hileci weasley vs aşık zabini

595 77 161
                                    

oh, yaz çocuğu
hissettiğin her şey hafiflemiş gibi davranmak zorunda değilsin
güneşi gerçekten seviyor değilsin, seni çılgına çeviriyor.
yalan söylüyorsun, yaz çocuğu.

"... sevebileceğin onca erkek onca kız varken gidip Potter'la beraber olmanı normal karşılamamızı mı bekliyorsun?" diye bağırmaya devam etti Lucius Malfoy.

Draco babasını Dobby'i elinden kaybettiğinden beri bu denli öfkeli görmemişti. Beyaza yakın sarı saçları, suratının öfkeden mora yakın tonu ve kısılı gözleri birer silah olsaydı muhtemelen onuncu kez falan ölmüş olurdu genç Malfoy. Nasıl öğrendiğini merak etmiyordu çünkü içten içe biliyordu ki Potter'la olan ilişkisini saklamaya çalışmamıştı bile. Öyle göz önünde, öyle korkusuzca sevmişti ki, hayatında hiçbir şeyi bu denli cesaretle sahiplenmemişti.

"Onlara bunun yeni taktiğimiz olduğunu söyleyeceğim." dedi deli bir adamın hiddetinde kendi kendine sayıklarken.

"HAYIR!" diye bağırdı Draco, uzun zamandır sindiği koltuktan bir öfkeyle kalktığında ve babasının karşısında durduğunda. "Yapamazsın..." diye devam etti ama sesi çoktan gücünü kaybetmişti bile. "Ona zarar veremezsin."

"Bunca zaman onunla dalga geçtiğini, aslında onu hiç sevmediğini söyleyeceğim herkese." diye devam etti Lucius. Ses tonu her zamanki gibi keyifli değildi, bundan neşe duymuyordu. Büyük Malfoy Malikanesi ona küçücük geliyor, şömine önünde bir ileri bir geri yürüyor ve olabildiğince sakinleşmeye çalışıyordu. Diğer Ölüm Yiyenler onunla dalga geçmiş, oğlunun Potter'la olan öpüşmesinden bahsedip mide bulandırıcı espriler yapmışlardı. Lucius için biri bile önemli değildi, evet iyi biri değildi ama onun için ailesi her şeyden önce gelirdi. "Sen benim oğlumsun Draco, Potter için hedef olmana izin vermeyeceğim." dedi şimdi daha sakin bir ses tonuyla.

Draco uzun yıllardan sonra ilk defa babasının önünde ağlıyor olmanın gurur kırıcı hissiyle ellerini izlemeye devam etti. "Kimseye hiçbir şey söyleme o halde." dedi usulca, pes etmiş bir tonda. Onunla sevgili olduğu bu kısa zamanda genç adamın duygusal olarak ne kadar ürkek, sevgiye aç birisi olduğunu görmüştü. Etrafındaki kimseye güvenemiyor olduğunu, kabuslarını ve en çok da sevgisiz büyütüldüğünü. O yüzden zümrüt yeşillerin sahibi onun kendisiyle dalga geçtiğini düşünürse sonu gelmeyen bir nefret duyardı, ondan ayrılmayı bile göze alabilirdi ama kendisinden nefret etmesini kaldıramazdı.

Lao Tzu'nun dediği gibi, birisi tarafından derinden sevilmek size güç verirken birisini derinden sevmek size cesaret verirdi. Draco içinde Harry'e olan aşkının cesaretine tutundu, günün sonunda ondan ayrılacaksa bile onun zümrüt yeşili güvende olacaktı.

Adımlarını usulca büyük pencerenin önüne doğru getirdi, dışarıda güneş bütün güzelliğiyle ağaçları okşuyor, gökyüzü her şey normalmiş ve her şey yolundaymış gibi açık maviliğini koruyordu. Gözlerinin önünde Harry'i ilk kez öptüğü, onunla ilk kez seviştiği ve hayatının böyle devam edeceğini sandığı o kısacık anlar canlandı.

Ve sonra düşündüğünde bile canını yakan o cümle dudaklarından havaya karıştı;

"Harry Potter'dan ayrılacağım."

--

Hogwarts'ta kış her zaman çok uzun sürüyormuş gibi hissederdi Harry. Kendi karamsarlığının da ötesinde havanın sürekli gri olması, yağmurun her an yağacak gibi gözüküp yağmaması ve titretecek soğukların her çıktığında suratına çarpması kötü olan moralini çok daha beter hallere sokuyordu. Yağmurun yağmamasına sinirleniyordu, yağınca daha çok sinirleniyordu. Noel'in gelmesini istiyor, gelmese daha iyi olur diye düşünüyordu. Kar yağsın diyordu, ya yağar da bundan daha çok nefret edersem diyordu. Her şey onun için olumsuz bir düşünce topluluğuna dönüşmüştü, kendi elinde olmayan bir şeyi çözemiyor ve tabii çözemiyor olmak onu daha da agresifleştiriyordu.

you were my everything // drarryWhere stories live. Discover now