24./Çünkü kimsenin incinmesini istemezdin

Începe de la început
                                    

Jungkook, boş sokakta Taehyung'un bir adım gerisinde yürürken, ona şöyle sordu:

"Seni ağlarken bıraktığım için kızgın olmalısın."

"Sence o sebepten ötürü kızgın olsaydım şu anda seni buraya kadar getirir miydim?"

"Arka koltuktaki adam sendin."

"Ee? Ne olmuş yani? Bu bir şeyleri değiştirecek mi?"

"Ben... Sadece... Anlamaya çalışıyorum. Bir şeyler yaşandıysa bu sana özel kalmamalı. Ben de bilmeliyim."

"Hatırlamak istediğin kadarını hatırla. Senin kafana hiçbir şey yerleştirmeyeceğim."

"Ben yerleştirmeni istiyorum. Bir şeyler yaşadığımızı biliyorum."

"Bir şeyler... Bir şeyler... Sürekli bunu söylüyorsun. Bunun bir ismi yok mu? Yaşadıklarımıza bir isim dahi veremiyor musun?"

Apartmanın önüne kadar yürüdüler. Taehyung, eski binanın kapısını açacak anahtarı cebinden çıkarttığında Jungkook tarafından engellendi.

Bileği sıkıca tutulmuştu. Yüzü Jungkook'a çevrildiğinde arabadaki kadar yakın duruyorlardı.

Jungkook'un gözlerindeki bakış aşık bir adama ait değildi ancak tamamen boş baktığını da söylemek güçtü. Taehyung'u merak ettiği ve çabaladığı net bir biçimde belli oluyordu. Yine yanmakta olan bir ateşi gözlerinde taşıyordu. Ölümüne esmer adama bağlanamıyor olsa da büyük bir hırsla bağlıydı. Düğüm düğüm olmuş anılarını da bu hırs sayesinde çözmeye çalışıyordu. Eğer çözerse neden Taehyung'u gördüğünde kalbinin deli gibi atmaya başladığını anlayabilecekti.

"Arabanın arka koltuğunda seni öptüğümü biliyorum. Sana yalvardığımı kabul ediyorum. Seviştiğimizi de hatırlıyorum."

Taehyung'un dudakları kıvrıldı ancak kendine çabucak hakim oldu. Dümdüz bir ifadeyle, "Neden bu kadar hızlı konuşuyorsun Jungkook?" diye sordu. Yüz ifadesi ne kadar sıradan olursa olsun yüreği öyle hızlı çarpıyordu ki karşısındaki adamın en ufak "hoş" sözüne karşı bir şeyler hissetmediğini asla söyleyemezdi.

"Hızlı konuşmadım," diyerek biraz önceki davranışını inkâr etti Jungkook.

"Seni korkutuyor muyum? Benden çabucak kurtulup eve mi gitmek istiyorsun?"

"Hayır."

"O halde bir şeyleri itiraf ederken daha yavaş konuş. Hissederek konuş."

Hissetmek, Jungkook'u korkutuyordu. Ne kadar yoğun hissederse intihara o kadar yakınlaşacaktı sanki.

"Korktuğum şey, sen değilsin. Kendi duygularımdan korkuyorum. Beni intihara sürükleyen o duygulardan korkuyorum."

"Seni intihara sürükleyen şey, hükümetti. Sen sağlıklıydın. Sağlıksız bir toplumda sağlıklı düşünebildiğin için tedavi görmeye başladın. Normallik ve anormallik her zaman topluma göre şekillenir."

"Madem topluma göre şekilleniyoruz, o halde benim sağlıklı olduğuma nasıl karar verdin Taehyung?"

"Çünkü her düzen bir gün yıkılır. Ben de bu düzenin yıkılmasını savunanlardan biriyim." Arkasını döndüğünde yakınlıklarından ötürü saçları Jungkook'un burnunun ucuna hafifçe sürtündü. Anahtarı deliğe sokmayı deniyordu fakat Jungkook'un sıcaklığı ve nefes sesleri yüzünden gereğinden fazla heyecanlıydı. Jungkook sıkıca Taehyung'un anahtar tutan elini kavradı ve ileriye doğru itti. Anahtar sertçe deliğe girmişti.

"Ellerin her zaman böyle titriyor mu Yönetmen Kim Taehyung?"

"Her zaman değil..." Boğazını temizledi ve eli Jungkook'un avucunun arasında mahsur kalmışken anahtarı çevirdi. Kapıyı ayağıyla itip açtığında hızlı bir hareketle Jungkook'un elinden kurtuldu. Kalbi çok hızlı atıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

Do It For Love | TaekookUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum