Aklım mı gitti demişti o?

Duyduğumu anlamakta zorluk çekerken yüzüm de istemsizce buruşmuştu, Furkan da mimiklerimden anlamış olacak ki eliyle oturdukları sırayı gösterdi. "Neyse ki dönüşün muhteşem olmuş, ne bu güzellik."

İşte, duymak istediğim sözler bunlardı. Normalde tipe takık biri değildim ama reddedilince otomatik böyle bir güncelleme gelmişti üstüme. Son on gündür acaba daha güzel gözükseydim Cengiz o gün beni reddetmez miydi diye bile kurmuştum kafamda. "Ağzın hala iyi laf yapıyor Furkan, formundasın." dedim sırıtmayı ihmal etmemiştim, "Ceketimi asıp geliyorum," diye de ekleme yaptım.

Aslında amacım ceketimi asmak falan değildi, akıllanmaz bir platonik olduğum için gözleri hala üstümde sabitli duran Cengiz'le daha yakından konuşmak istiyordum. Askıların orada oturduğu için de böyle bir bahane bulmuştum kendime. "Tamam, as da gel hadi."

Kafamla onu onayladım ve merdivenlerden usul usul çıkmaya kaldığım yerden devam ettim. En arka sıranın merdivene en yakın ucunda oturan Cengiz, aramızdaki mesafe kısalınca oturuş şeklini değiştirmiş, yönünü tamamen bana çevirmişti. Nasıl davranacağımı henüz bilmiyordum, her şeyi planlayan ben bu sefer haldır huldur dalacaktım sohbete. Ona "Merhaba," deyip üstümdeki ceketi askılığa asarken de göz ucuyla yüzüne bakmaya çalışıyordum.

"Merhaba Ahu," dedi, gözlerimin içine bakmayı hiç bırakmamıştı. Normal zamanlarda bu kadar göz teması kurmadığımız için hafif gergin hissediyordum, elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyordum mesela. "Nasılsın Cengiz?"

Biraz soru sormak için sormuş gibiydim, o da yüzü sirke satarken "İyiyim," demeyi tercih etmişti. "Sen de iyi görünüyorsun."

"Öyle mi?" dedim istemsizce, normal davranmaya çalıştıkça eline yüzüne bulaştıran insanlara dönmüştüm. Belli etmeyeyim derken iyice ortaya döküyordum duygularımı. "Yani öyle tabii. Senin de beni iyi görmene sevindim. Çok iyiyim hatta," dedim.

Tüm mallığımla saçmalıyordum.

Biraz daha susmazsam cringeten olduğum yere çökmeme sebep olacak yeni bir anı daha zihnime yerleşecekti. "Neyse ben yerime geçeyim, görüşürüz sonra," dedim ve o hiçbir şey demeden arkama döndüm.

Kısa bir anlığına gözlerimi kapatmıştım, içimden aptalsın Ahu, derken de yumruk yaptığım ellerimin içine tırnaklarımı geçiriyordum.

Benim neyimeydi aşık olmak?

Bir insan duygularıyla kendini rezil edecekse hiç sevmese daha iyiydi, keşke kalbimin bir tuşu olsaydı da basıp kapatsaydım. Öyle kötü atıyordu şu an.

"Geçebilir miyim?" dedim en köşede oturan Furkan'a, o ayağa kalktığında da hiç beklemeden Nisan'ın yanına yerleşmiştim. Furkan, ben, Nisan, Batuhan olacak şekilde yan yana dizildiğimizde yarı küskün kader ortağıma doğru eğildim. Ben ona "Naber?" diye soru yöneltmeme rağmen gözlerini arka sıradan çekmemişti.

Neden ayrı oturduklarını anlayamadığım Cengiz, Batuhan ikilisi bakışmaya bir müddet daha devam edince bu sefer Nisan kader ortağımı dürtmüş, "Ahu sana diyor Batuhan," diye varlığımı fark ettirmeye çalışmıştı.

"Ne diyor?" diyen hanla başlayan Batu bana dönünce "Sağ ol ya," dedim. "Daha önce hiç böyle görmezden gelindiğim olmamıştı."

Batuhan arka sırayla kesişmeyi bıraktı, yönünü tamamen bana çevirince "Olur mu öyle şey Ahu?" dedi. "Bu aralar benim kafa yerinde değil, kusura bakma. Hoş geldin."

Konuşmaya "Sorma Ahu," diye giren Furkan arkadaşının bu halinden fazlasıyla dertliymiş gibi "İki gündür avel avel dolanıyor ortada," deyince "İyi," dedim. "Öyle olsun bakalım, ben de fark ettim zaten geçen gün."

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now