18.Rheyold Değil

Start bij het begin
                                    

Bunun gibi insanüstü özellikleri vardı. Ama beni asıl dehşete düşüren duygusal, içgüdü özellikleriydi.

Bu kadar gelişmiş bir medeniyetin bu kadar ilkel düşüncelerle dolu olması hayret edilecek gibiydi. Rheyold ile neden sürekli birbirimizi yediğimizi daha net anlıyordum. Doğruyu söylemek gerekirse Rheyold sakin bile kalıyordu. Elbette ona hak vermiyordum. Sonuçta bizleri eş olarak seçiyorlarsa içgüdülerine de hakim olacaklardı. Kendilerini ona göre eğiteceklerdi.

Temel içgüdüleri, sahiplikti.

Eğer bir şeyi sahipleniyorlarsa, onu korumak için hayatlarını ona göre şekillendiriyorlardı. Bunun bir insan olmasına gerek yoktu. Bir yer, bir eşya, bir hayvan da olabilirdi. Hatta zamanında bir çiçeği sahiplenen ve çiçek solup öldüğünde deliren bir Akirliyi anlatıyordu kitap. Çok saçmaydı!

Fakat buradaki sahipliğin normal bir sahiplik olmadığını fark etmiştim. Takıntıya yakın bir durumdu. Bunu nasıl bir duygu ile anlatabilirdim bilmiyordum. Benim tıp bilgimde buna karşılık bir durum yoktu. Ben buna takıntı deyip geçecektim.

Üstünlük. Diğer içgüdüleri içinde öne çıkan sinir bozucu bir duyguydu.

Bu üstünlük kendi ırkları da dahil diğer ırklara yapılan bir şeydi. Bunu sadece krallarına ve kraliçelerine yapamıyorlardı. Onun dışında aile bireylerine bile üstünlük sağlamaları normaldi. Salgıladıkları kokuyla, sivri dişleriyle, kararmış gözleri ile bu üstünlüğü sağlamaya çalışıyorlardı. Aslında bu durum bölgelerini koruyan vahşi hayvanlara benziyordu. 

Salgıladıkları koku düşmana karşı rahatsız edici olabiliyordu. Fakat konu eşlerine gelince tam tersiydi. Eşlerine genelde rahatlatmak için salgılıyorlardı. Eğer Akirli güçlüyse salgıladıkları kokunun çeşitleri de fazla oluyordu. Mesela karşısında ki kişiyi uyuşturabiliyor, hipnotize edebiliyordu. 

Dişlerinde ise bir çeşit salgı vardı. Aslında sivri dişler düşmanlarını parçalamak için vardı. Fakat bu salgı düşmanları zehirlese de, ilginç bir şekilde biz kadınlarda bağımlılık yapıldığı anlaşılmış.

Dişlerinde bulunan sıvıyı kadınların kanına karıştırdıklarında, kadınları kendilerine muhtaç ediyorlardı. Kısa süreliğine duygusal ve zihinsel çöküntü yaşatıyordular. Fakat öğrendiğim başka bir şey sinirlerimi alt üst etmişti. Bu zehri her zaman kullanamıyorlardı. Belirli bir zamanı vardı. 2-6 ay arasında, kişiden kişiye değişiyordu. Yani Rheyold beni her ısırmakla tehdit ettiğinde beni uyuşturamazdı. Sadece canımı yakmakla kalırdı. Bunu öğrenmem benim için çok iyi olmuştu. Çünkü beni ısırmasından daha çok, o duruma düşmekten korkuyordum.

Diğer yandan ise Akirlilerin eşlerini ısırması olağan bir olaymış. Yani kitapta öyle yazıyordu. Eşlerinin kanları onlara haz ve güç veriyor, ayrıca bölgelerini işaretlemiş oluyorlardı. Eşlerine neden bu kadar düşkün ve korumacı olduklarını anlayamıyordum. Bir Akirlinin başka bir Akirlinin eşine bakacağını zannetmiyordum.

Fakat kitabı okurken sanki Akirliler dışında da yaşayan türler varmış gibi anlatıyordu. Ama bununla ilgili de hiçbir ipucu vermiyordu. Ayrıca Akirli kadınlardan bahsetmiyor oluşu da ayrı bir olaydı. Bu gezgen gizemlerle doluydu. Emindim ki bir şeyler bizden saklanmıştı. Benim Akirli kadına ulaşmam lazımdı. Tüm cevaplarımı onda bulacak gibi hissediyordum. Ama önce buradan çıkmalıydım.

Kitabı okumaya devam ederken gelen seslerle yerimde dikildim. Bir süre sesleri dinlediğimde kapıdan geldiğini anladım. Kitabı hızla bırakarak ayağa kalktım. Heyecanlanmamın sebebi kapıdakinin Rheyold olmamasıydı. Eğer o olsaydı sessizce içeri girerdi.

''Rana kızım, benim Ahu.'' Hızla kapıya yapıştım.

''Ahu anne!'' Gözlerim ışık hızıyla dolmuştu. Göğsümde ise bir heyecan vardı. Günlerdir kapım çalmamıştı. Halbuki Ahu anneye farkına varmadan çok güvenmiştim.

KaçışWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu