and i wish we'll be together

89 16 21
                                    

"yakalanma yeonjun, yakalanma, yakalanmazsan bir şey olmaz, yakalanma..." farkında olmasa da söylenerek iş yapardı yeonjun. bu söylentiler bazen çevresindeki insanlara olan nefreti bazen kendi kendine verdiği tavsiyeler olurdu. çünkü bilirsiniz ki yalnız çocuklara kimse ciddi tavsiyeler vermez ve onlar her şeyi kendi başlarına yapmayı öğrendikleri gibi bu işte de en iyisini kendi kendilerine öğrenirler.

en iyisi.. yeonjun'unki kesinlikle en iyi değil, biliyoruz. nereden bildiğim sizin gözünüzde bariz belli olsa da yeonjun'un kendi kendine "yakalanma!" şeklinde tavsiyede bulunduğunu elbette görüyorsunuz.

yeonjun odayı karıştırıyordu, evet. ama gerçekten ne bulmayı umduğunu bilmiyordu ki. ne bulacaktı? odada masa, sandalye, iki adet eski dolap ve masa takvimi dışında bir şeyler var mıydı? göreceğiz. ya da.. görecek miyiz? sahiden merak konusu.

"masa takvimi, sekiz nisan, sonrası boş. sekiz nisan yuvarlak içinde ve köşesinde bir yıldız var.." tanrım, yeonjun gerçekten sessiz iş yapamıyordu. daha az önce kendine yakalanmaması gerektiğini söyleyen kişi ile şu an sesli not tutan kişi bir mi cidden? aptaldı işte.

"sandalye.. dümdüz sandalye işte? masadaki çekmecede de sadece çakmaklar ve kül var. herhalde sigarasını buraya çırpıyor. dolaplardan küçük olanın içinde bir bebek battaniyesi, içinde birkaç tane fotoğraf olan bir defter ve yine bir bebek için yastık var. defteri inceleyeceğim, diğerlerinin öğle arası uykusu için olduğunu düşünüyorum.

"diğer dolapta ise birkaç atıştırmalık, içinde sigara izmaritleri olan hoş bir kutu - ki her izmaritin üzerinde tarih yazılı - bir ceket ve mum var. bunların ne için olduğu bariz belli ancak defter ve izmarit kutusu beni rahatsız etti nedense. onları inceleyeceğim ama öncesinde buradan çıkmalıyım çünkü teneffüs yaklaştıkça daha çok geriliyorum."

ses kaydını kapatan yeonjun elini kapı koluna attığı an zil çaldı. ve o ellerini cebine yerleştirip hiç umursamadan yavaşça en alt kata doğru ilerlemeye başladı.

o esnada sırasında uyuklayan beomgyu, yanına taehyun dışında birinin ilerlediğini hissederek oturur pozisyona geldiğinde karşısında favori öğretmenini - aynı zamanda okuldaki neredeyse kimsenin sevmediği, okulun en sert öğretmeni - görmeyi beklemiyordu. hızla ayağa kalkmaya yeltendiğinde, karşı tarafın eli beomgyu'nun omzuna yerleşti.

sınıftaki herkesin odağı o tarafa yöneldi. herkes bilirdi ki beomgyu ne olursa olsun okuldaki davranışlarıyla öğretmenlerin favorisiydi, aynı şekilde bay boo'nun da. bay boo ise genelde ders harici sınıflara uğramaz, uğrarsa bu genelde bir disiplin suçu olduğunu gösterir.

sınıftakiler, birden sessizleşen beomgyu'da bir tuhaflık olduğunun farkındaydı ama okulun en sert öğretmeninden azar yiyecek kadar da tuhaflaşmadığını düşünüyordu.

fakat elbette choi beomgyu onların beklediği türde bir azar işitmeyecek.

"choi beomgyu, bundan sonra üzgün olduğun zamanlar derse girmeyip odama geleceksin. anlaşıldı mı?" neredeyse okulu inletecek kadar gür olan ses ile birlikte beomgyu'nun gözlerinin içi parlamıştı. sınıftakilerin ise beomgyu ile bay boo arasındaki ilişkiye karşı merakları artmıştı.

"evet efendim!"

"sakın etrafta üzgün bir şekilde dolaşayım deme beomgyu."

"peki efendim!"

"şimdi gidip bir şeyler yiyorsun."

"ama efendim.." dediğinde, taehyun hızla araya girdi. çünkü beomgyu itiraz etse bay boo kızacaktı, beomgyu'ya böyle konularda kızardı zaten. soobin ile olan konuşma ardından bir de en sevdiği öğretmenden azar işitmemeliydi, kendi iyiliği için bile olsa.

bitmek bilmeyen takvim yapraklarıजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें