¹³

14.3K 1.4K 1.2K
                                    

🎶
Pera - Platonik

sınır : 700 oy, 300 yorum <3

---

Parmaklarımı kıtlatmaktan oldum olası nefret ederdim. Çünkü buna başvurduğum anlar boğazıma kadar strese gömülü olduğum anlar olurdu ve haliyle parmak kıtlatmak bana pek güzel şeyler hatırlatmazdı.

Tüm bu detayların üzerinden geçerken aynı esnada işaret parmağımı kıtlattım. Ardından bunu diğer üç parmağıma da uyguladım. Bu ne demek oluyordu biliyor musunuz? Üzerimdeki stresten dolayı ruhumu teslim etmeme ramak kaldığını, geride bıraktıklarım için vasiyetname yazmam için hazırlıklara başlamam gerektiğini.

Her şey bir cumartesi sabahı kendimi bu kamp alanında bulmamla başlamıştı. Ciddi anlamda ormanlık bir alanda çadırlarla kamptan bahsediyorlar sanmıştım ama rotamız bir otelin önünde son bulduğunda bunda yanıldığımı anlamıştım. Hoş, sonradan düşündüğümde zaten daha soğukların kalkmadığı mayıs ayında ormanda kamp kurmanın biraz delice kaçacağını kavrayabilmiştim.

Ve işin kötü yanı hâlâ o cumartesi sabahındaydım. Sabahın erken saatinde Merih'in arabasında ikimiz tek başımıza yolculuğa çıkmıştık, söylediğine göre ekibin geri kalanı farklı illerden yol ücreti sistemden karşılanacak şekilde kendi imkânlarıyla gelecekti. Onunla bir arabada yolculuk yapmanın beni gereceğini düşünmüştüm ama bindiğim andan buraya geldiğimiz ana kadar arabada full depo yattığım için pek bir şey hatırlamıyordum yolculuğumuza dair.

Neyse. İşin beni gerim gerim geren, düşünmekten kırk yıl yaşlandıran kısmını geride bırakmıştık. Şimdi daha zorlarıyla karşı karşıyaydım.

"Hocam," dedim bakışlarımı karşımda oturup, telefonuyla ilgilendiren koçuma çevirerek. Otelin lobi kısmındaydık. Az önce odalarımızın anahtarlarını teslim alıp eşyalarımızı bırakmıştık. Odalarımız karşılıklıydı ve bu iyi miydi kötü müydü pek anlamamıştım. Akşamın bir saati otelin pubına inerken basılma ihtimalim yüksekti sonuçta.

Şaka şaka. İçki yoktu, ilk ve tek ve haliyle de en önemli kuralımız buydu. Öyle konuşmuştuk yani.

Şimdi de bu koltuklarda oturup ekibin geri kalanının tamamlanmasını bekliyorduk. Ben ne alakaydım bilmiyordum ama kendimi arkasından inerken bulmuştum. Hoş, koçum da bunu hiç yadırgamamış hatta olması gerekeni yapmışım gibi davranmıştı. Öyle de olmalıydı zaten. Sonuçta buralara kadar beni yanında getiren oydu, tüm hafta sonu odamda test kitaplarıma gömülmemi mi bekliyordu?

Koçum bakışlarını bana çevirdi. Bana beni karşılayacak bir şey söylememişti ama söyleyeceğim şeyi ilgiyle bekliyor gibi bakıyordu. Öyle bakınca bir heyecanlanmadım da değildi şimdi. Boğazımı temizledim. "Daha çok bekleyecek miyiz?"

Sol kolundaki saatine bakmak için karizmatik bir şekilde kolunu gözünün hizasında kaldırdı. Bunu karizmatik bir şekilde yapmayı nasıl başarmıştı bilmiyordum ama sanki o ne yapsa, yaptığı her şey sırf o yaptı diye çekici kılınacak gibiydi bana. Ama bunun onunla hiçbir alakası yoktu. Mesela onun gibi başka birisi yapsa yine aynısı olacaktı. Olacaktı yani. Olurdu. Olmalıydı, niye olmasındı?

"Az sonra burada olur birkaçı," dedikten sonra kolunu indirip yeniden bana baktı. Telefonumu şarj olması için odamda bıraktığımdan dolayı dakikalardır o karşımda telefonuyla ilgilenirken ben otelin koridorunda dolaşan insanları inceliyordum. Az sonrayı hemen şimdi yapamazlar mıydı acaba? Biraz daha insan analiz edersem ve yüz ifadelerine göre hayatlarındaki senaryolara dair teoriler yürütürsem patlayacaktım çünkü. "Sıkıldın mı?"

Efdâl | TextingWhere stories live. Discover now