Düşünce Karmaşası

54 15 7
                                    

Vicdan sadece azabını çektiğimiz zaman bize varlığını hissettirirdi.
Peki ya siz hiç vicdan azabı çektiniz mi?
Vicdanınızın, yüreğinizin acısından uykusuz kaldığınız geceler oldu mu?
Vicdan azabı, yürek yarası...
Çok ağır gelirdi insanın ruhuna.
Bazen taşınamaz hale gelirdi ağırlığından.
Nefessiz bile bırakabilirdi insanı.
Yaptığımız yanlış şeyler için mi vicdan azabı çekerdik, yoksa yapmamız gereken bir şeyi yapmadığımız için mi?
Bir yanda vicdanımın dinmeyen sesi ile mücadelem vardı, diğer yandan aklım ile.
Peki ya vicdanın yokluğu nasıl bir şeydi?
İyi niyet, acıma ve merhamet...
Bunlar vicdansızlığın bizlere kaybettirdiği en önemli duygularımızdı.
Ama bazen bu duyguları kaybetmek mecburiyetinde kalırsın.
Çaresizliğini hissettiğin an aslında birşeyleri yapmamak, birilerinden gitmek, birşeylerden vazgeçmek mecburiyetine girdiğin andır.
Ama gidiş, bu vazgeçiş gözyaşlarına pişmanlığında damlalarını da ekler.
Geç kalınmış bir pişmanlığın gözyaşları...
Ve pişmanlıkta öyle bir duygudur ki sana bencil biri olduğunu düşündürür.
Eğer vicdan azabı çekiyorsan ve pişmanlığa da bulaşmış isen bencilleşmişsin demektir.
Ben her iki durumu da aynı anda yaşıyordum.
Ve ne gidişimin geri dönüşü olabilirdi ne de vazgeçişimin...
Yapabileceğim tek şey unutmaktı buda benim için imkansız gibi birşeydi.
Çünkü yeniden doğuşunun, varoluşunun, yaşamak için anlam buluşunun nedenlerini unutamazdın.
Bu nedenleri ruhunda yaşatabilirdin, bir fotoğraf karesine bakarak anımsayabilirdin, gözyaşlarında özleyebilirdin, satırlarda okuyabilirdin...

Ama geri getiremezdin,
Geri getiremezdim...
~~~

"Dürre, Dürre" diye dürterek uyandırmaya çalışıyordu beni bir ses. Gözlerimi hafifçe araladım. Bana seslenen kişi Melo idi. "Hadi ama Dürre daha ne kadar yatacaksın kalksana tembel" dedikten sonra yatakta üzerime zıplamıştı. Bütün kemiklerim ve iç organlarım yer değiştirmişti resmen. "Ya Melo öldürdün beni salaaaak" diye odada çığlık atmıştım. "Bir kez daha üstüne zıplayarak seni ezmemi istemiyorsan çabuk hemen o yataktan kalk. Çok güzel yemekler hazırladı Evin, emin ol bu akşam parmaklarımızı bile yiyebiliriz." dedikten sonra güldü. Dediklerine aldırış etmeden üzerimdeki yorganı çekip altına tamamen girip uykuma devam etmeye çalışıyordum. "Ya hadi kızım ya kalk diyorum sana eğer kalkmaz isen Yağız'ı ararım o gelip seni öpücüğüyle uyandırır." Yağız bizim yan tarafamızdaki evde oturan çocuktu. Uzun boylu, esmer, hafif de tombul bi çocuktu ve bana karşı duyguları vardı. Yani platonik şekilde aşıktı . Hiç sevmiyordum onu çünkü çok zevzek ve yapış yapış bir çocuktu. Bi kaç kez bana çıkma teklifi etmişti her seferinde reddetmeme rağmen bir dahakine daha iyi şekilde gelip yine çıkma teklifi edeceğini söylerdi. "Neeee?Melisa sen iğrençsin. Ölsem de beni öpmesine izin vermem." diye bağırdım ona. Yağız' dan hoşlanmadığımı ve ondan rahatsız olduğumu biliyordu. Melo sürekli bunu bildiği halde benimle dalgasını geçerdi. Buna kızdığımı biliyordu ve beni kızdırmak hoşuna gidiyordu. "Ne Melisaa? yakışıklı prensin gelip seni öperdi ve sen sonsuz uykundan uyanırdın tıpkı masallardaki gibi..." dedikten sonra iki elini çenesinin altında birleştirip kedi yavrusu gibi baktı. "Melo kes sesini" diye kükredim. Sonra oda üzerimdeki yorganı çekti. "Sen de artık kalk o zaman uyuyan su ördeği."
Melisa'nın garip benzetmeleri vardı. Her an hepimizi tuhaf objelere, nesnelere benzetebilirdi. "Uyuyan su ördeği çok yaratıcı" dedikten sonra güldüm ve uzandığım yerden kalkıp oturup Melisa'ya baktım. "Evet mesela şuan bu halinle de tüylerini kabartmış bir kediye benziyorsun." ikimizde bu lafının üstüne kahkaha attık. Yatağımın karşısındaki aynadan kendime bakındım. Gerçekten tüylerini kabartmış bir kediye benziyordum. Saçlarımı açık bırakıp uyuduğum için  kabarmıştı. Melo aynadan kendime bakındığımı fark edecek oldu ki "Güzelsin, güzelsin be dostum çokta bakmana gerek yok." Melisa'ya bakıp gülümsedim.
Uzun boylu bi kızdı Melisa. Sarı, uzun ve kıvırcık saçları vardı. Genelde açık bırakırdı. Mavi gözleri vardı. Ev haliyleydi ama o kadar güzel bir kızdı ki bu haliyle bile çok güzel görünüyordu. Onun kadar güzel olmayı çok isterdim. Ona soracak olursakta oda hep Dürre kadar güzel olmayı çok isterdim derdi. Aslında benden kat kat daha güzel bi kızdı ama bir türlü güzel olduğuna inanmazdı. Mütevazilikten değildi onunki. Gerçekten sevmezdi dış görünüşünü. Biz her seferinde ona çok güzel olduğunu söylememize rağmen inanmazdı. Ona böyle düşündüren şey ise geçmişte yaşadıklarıydı. "De haydee hatun kalkta gidip yemek yiyelim Evin bizim için kadar güzel yemekler yaptı ki parmaklarımızı bile yiyebiliriz." diliyle dudaklarını yalayıp eliyle karnını ovuşturdu bana acıktığını göstermek için. "Tamam hadi sen git otur başla ben elimi yüzümü yıkayıp geliyorum." dedikten sonra yataktan kalkıp doğruldum. " O zaman ben gidiyorum sen gelirsin dostum." dedikten sonra beni yanağımdan öptü. Odadan çıkarken "Deli kız" diye arkasından seslendim. Oda duymuş olacak ki dediğime gülerek karşılık verdi. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya doğru yöneldim. Elime yüzümü iyice yıkadıktan sonra dağılmış olan saçımı düzeltmek için elime bir tarak aldım. Saçımı taradıkça daha da çok kabardı. Sonra banyo dolabını açıp elime gelen ilk toka ile saçımı yandan bir şekilde bağlayarak at kuyruğu yaptım.

İnci TanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin