BÖLÜM İKİ

222 36 44
                                    

BÖLÜM İKİ








Kalbim deli gibi çarpıyordu. Asansör birinci kata ulaştı ve kapılar iki yana kayarak açılır açılmaz kendimi, sendeleyerek ama neyse ki kusursuz kumtaşı zemine kapaklanmadan, dışarı attım. Geniş cam kapılara koştum ve bir an sonra, Seattle'ın insanı dinçleştiren, arındıran nemli havasında özgürdüm. Yüzümü havaya kaldırarak serin ve tazeleyici yağmuru kucakladım. Gözlerimi yumdum ve derin, arındırıcı bir nefes alarak kendimi dengemden geriye kalanları toparlamaya zorladım.

Hiçbir erkek beni Taehyung Kim'in etkilediği gibi etkilememişti ve nedenini kavramakta zorlanıyordum. Görünüşü yüzünden miydi? Ya da zenginliği? Ya da gücü? Akıl dışı tepkimi anlamıyordum. Derin bir oh çektim. Tanrı aşkına, bütün bunlar neyin nesiydi? Binanın çelik sütunlarından birine yaslandım ve sakinleşmek, aklımı başıma toplamak için cesurca bir girişimde bulundum. Kafamı salladım. Neydi bu? Kalbim, düzenli ritmine dönüyordu ve yeniden normal nefesler almaya başlayınca, arabaya doğru harekete geçtim.

Şehir sınırını arkamda bırakırken, röportajı zihnimde canlandırdıkça kendimi aptal ve mahcup hissetmeye başlamıştım. Hayal ürünü bir şeye aşırı tepki verdiğim kesindi. Tamam, çok çekici, kendinden emin, hükmedici, kendiyle barışıktı ama diğer yandan küstahtı ve kusursuz tavırlarına rağmen despot ve soğuktu. Pekâlâ, yüzeyde öyleydi. Belkemiğimden aşağı istem dışı bir ürperti indi. Küstah olabilirdi, ama olmaya hakkı vardı; öylesine genç bir yaşta o kadar çok şey başarmıştı ki. Aptal insana tahammülü yoktu, ama neden olacaktı ki? Minnie'nin bana kısa bir biyografi vermemiş olmasına bir kez daha sinir oldum.

Interstate 5'e doğru yol alırken, aklım bambaşka yerlerdeydi. Bir insanı başarıya bu denli güdüleyen şeyin ne olabileceği konusunda gerçek anlamda kafam karışmıştı. Cevaplarının bir kısmı, sanki aklında gizli bir plan varmış gibi, şifreliydi. Ya Minnie'nin soruları? Ufff! Evlat edinilme konusu ve ona gey olup olmadığım sormak! Ürperdim. Bunu söylediğime inanamıyordum. Yer yarılıp beni yutsaydı keşke! Gelecekte o soru aklıma ne zaman gelse, utançla sinecektim. Lanet olası Jimin Park!

Hız kadranına göz attım. Arabayı her zamankinden daha temkinli kullanıyordum. Ve bunun, bana dik dik bakan delici gri gözler ve arabayı dikkatli kullanmamı söyleyen sert sesin anısı yüzünden olduğunu biliyordum. Kafamı sallarken, Kim'in olduğundan iki kat yaşlı bir adam gibi davrandığını fark ettim.

Kendimi, Unut şunu, Kook, diye azarladım. Sonuç olarak çok ilginç bir tecrübe olduğuna, ama takılıp kalmamam gerektiğine karar verdim. Arkanda bırak. Onu tekrar görmem
gerekmiyordu. Bu düşünce beni daha o anda neşelendirmişti. Stereo tuşuna bastım, sesi iyice açtım ve arkama yaslanıp hız pedalına asılırken, gümbürdeyen indie rock parçasını dinledim. Interstate 5'e sapınca, istediğim kadar hızlı gidebildiğimi fark ettim.

WSU'nun Vancouver kampüsüne yakın, iki katlı dairelerden oluşan küçük bir sitede oturuyordum. Şanslıydım, Minnie'nin ailesi bu evi onun için satın almıştı ve üç kuruş kira ödüyordum. Dört yıldır evim burasıydı. Arabayı evin önüne park ederken, Minnie'nin olanları harfi harfine aktarmamı isteyeceğini biliyordum; üstelik inatçının tekiydi. Neyse, en azından dijital kayıt cihazı vardı. Röportajda söylenenlerin dışında çok fazla ayrıntıya girmek zorunda kalmayacağımı umuyordum.

"Kook! Döndün demek!" Minnie oturma bölümümüzde, etrafı kitaplarla çevrili halde oturuyordu. Finallere çalıştığı her halinden belliydi. Üzerinde hâlâ, erkek arkadaşlarıyla ayrılık sonrasına, çeşitli hastalıklara ve genel depresyon hallerine sakladığı, şirin civciv desenli, sarı pazen pijaması vardı. Ayağa fırladı ve bana sımsıkı sarıldı.

Fifty Shades of Kim (1)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon