Geçmiş

329 16 3
                                    

     1994 Eskişehir.

    Gecenin karanlığını yaran dev alevler içindeki evden küçük, büyük patlamalar duyuluyordu. Bir araba yanan evin karşısında durdu. Arabadan inerken dizleri tutmuyordu Zafer'in. Eve yaklaşsa mı yaklaşmasa mı bilemiyordu. Sonunda son kalan umut kırıntısıyla eve yaklaştı.

      Garip bir şekilde alevler hala evin kapısını sarmamıştı. Küçük, birkaç meyve ve sebzenin ekili olduğu, iki tane elma ve incir ağacının yükseldiği bahçenin tel kapısının yanındaki kovayı gördü. Içindeki suyu da fark edince hiç düşünmeden alıp, kafasınıdan aşağı boşalttı. Hava soğuk olmasına rağmen, içinde kristalleşmiş buz parçaları olmasına rağmen ılıklık hissetti.

     Kapıya yaklaşıp bir tekme savurdu. Evin içindeki alevler, kapının açılmasıyla daha da büyüdü. Zafer bir anda içeri attı kendini. Alevlerden kendini korumaya çalışarak, kolunu burnuna siper ederek bağırdı.

     "Erkan!" Ses yoktu. "Aysel." Yine ses yoktu.

    Açık duran kapıya yavaşça yaklaştı ama alevler daha fazla yaklaşmasına izin vermedi. O kadarcık mesafeden, vuran alevler sayesinde zaten göreceğini görmüştü. Erkan, Aysel'e sarılmış, yerde haraketsizdi.

     Zafer'in gözünden yaş damlası düşemeden, mutfak tarafından bir patlama sesi geldi. Bir tahta parçası patlamanın etkisiyle önüne düştü. Tekrar arkasına bakıp,

      "Affet beni." Diyebildi ve evden çıktı.

    Dışarı çıkar çıkmaz dizlerinin üstüne çöktü ve öksürmeye başladı. Bir yandan da tuttuğu yaşlar yanaklarından süzülüp, soğuk havada tekrar kurudu. Zafer toprağa bir yumruk indirirken bir ses duydu.

     Kafasını kaldırıp dinledi. Ses, evin arka tarafından geliyordu. Kedi sesi olduğunu sandı. Belki de bir tahta da onun üzerine düşmüştü ve yaralanmıştı. Arkadaşı, can dostu, can borcunu ödeyemeden ölmüşken bir kediyle mi ilgilenecekti? Kalktı arabaya tekrar yürürken ses daha da acı acı geldi kulağına.

     Sonunda iç güdüsüne kulak verdi ve evin arka tarafına doğru yürüdü. Yerde, pembe, örgü bir battaniye vardı ve içinde bir şey kıpırdanıyordu. Zafer bu battaniyeyi tanıyordu. Suzan örmüştü bunu. Kendi bebekleri için yapmış, bir tane de Aysel'in bebeği için yapmıştı. Aysel ve Erkan'ın bebeğine. Battaniyenin yanına koşup battaniyeyi araladı.

     Bebeğin ağlamaktan sesi değişmiş, kolu da değişik bir açıda duruyordu. Dokunduğu anda bebekten bir çığlık daha yükseldi. Kolu kırılmıştı belli ki. Annesi son bir çare onu, gecekondunun arka penceresinin alçak olmasına güvenip pencereden dışarı bırakmıştı ama bir bebek için bile bu mesafe yüksekti. Yine de annesi doğru olanı yapmış, bebeğini alevlerden kurtarmıştı. Kolu nasılsa iyileşirdi.

     Zafer vakit kaybetmeden onu battaniyeye sardı. Kırık koluna dikkat ederek kucağına aldı ve arabaya koştu. Arabaya binerken bekleyen diğer arabayı  fark etti. Içindekileri görünce hemen arabaya atlayıp anahtarı çevirdi ve gaza bastı.

      Evinin önüne gelir gelmez daha arabayı durdurmadan inip, bebeği alıp, eve girdi. Zafer içeri girdiğinde Suzan kucağında bebeğini uyutmaya çalışıyordu. Zafer'in isle kaplı yüzünü, sonra da ağlamayı artık bırakmış bebeği gördü.

      "Ne oldu?" Dedi korkarak.

     Bebeğini koltuğa bırakıp, yanına düşmemesi için bir yastık iliştirdi. Zafer'in yanına giderken, onun perdeyi aralamış dışarı baktığını gördü.

SIYAHŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin