Seçimler

81 8 0
                                    

Ada'nın işlerini toparlayıp raftaki dosyaların arasına yerleştirdim. O yoktu ve ben iki gün Karan'la çalışacaktım. Ne günah işlediğimi uzun uzun düşündüm. Bulamadım ama şu iki günü kazasız belasız atlatırsam fakir doyuracaktım.

Masadaki telefon çalınca oturup açtım. "Odaya gel."

Yüzümü buruşturdum. "Geliyorum." Dedim ama çoktan kapanmıştı.

Ne olur ne olmaz diye not defterimi de alıp odasına gittim. Kapıyı tıklayıp içeri girdim. Bu kez monitöre bakıyordu ve yine başını çevirmemişti. Meraklı değildim. Bakmazsa bakmasın.

"Ada dönene kadar birlikte çalışacağız." Dedikten sonra baktı. "Hoşuma gitmiyor ama başka şansım yok. O çeneni tutarsan işimiz kolay olur."

"Siz bir şey yapmazsanız ben de ağzımı açmam." Dedim.

Suratı demir gibi sert bir ifade aldı. "Ada burada yok. Fazla güvenme. Kapı dışarı ederim seni."

"Böyle bir korkum olmadığını şimdiye kadar anlamış olmanız lazım. Ayrıca ben kimseye güvenmem... kendimden başka."

Kasılan çenesinden dişlerini sıktığını anladım. Keyiflendim ama içimde tutmayı daha çocukken öğrenmiştim.

"Vahap şirketini A'dan Z'ye iyice araştırıp bana bir dosya hazırla. Tam durumları ne, ne kadar zamanları var."

"Tabi."

"Akşama kadar hazır olsun."

Başımı sallayıp dışarı çıktım. Masama dönmeden önce durup odaya baktım ama keşke yapmasaydım. Göz göze gelince bir an ne yapacağımı şaşırsamda çabuk toparlayıp yürüdüm.

Bilgisayarı açıp, Vahap grup şirketlerinin adını girdim. Karşıma çıkan sayfalara tek tek tıkladım. Şirket topun ağzındaydı. Son zamanlarda yaptıkları bütün yatırımlar hüsranla sonuçlanmış, piyasadaki değerleri de tepetaklaktı. Karan'ın bu şirketle ne işi olabilirdi ki? Bildiğim kadarıyla onlarla bir çalışmamız yoktu.

İşimi bitirip dosyayı masasına bıraktım. Baktı mı? Hayır. Ben çıkarken hala çalışıyordu. Durağa gitmeden önce bir yerden yiyecek bir şeyler alıp öyle devam ettim. Durağa vardığımda doğruca bilgi ekranına baktım. Yirmi dakika vardı. Oturup ceketimi önümde birleştirip telefonumu aldım.

Begüm'ün o kadar çok hikaye atmıştı ki bu kadar zaman sonra onu tanıdığım halde şaşırıyordum. Fotoğrafalar ve videolar akarken gülüş seslerini duyunca başımı çevirdim. Durağın sınırlarına yaklaşan iki genç adam vardı. Bilerek mi sendeliyorlar, yoksa sarhoşlar mı emin değildim. Dikkatimi tekrar telefona verdim.

Konuşma ve gülüşme sesleri durağa girdikleri anda kesildi. Hedef noktaları olduğunu anlamam için dönüp bakmama gerek yoktu. Her ne kadar erkekler onlara bakınca, onlarında bize baktığını anladığımızı sansa da, beynimiz izlendiğimizi bakmadan anlayıp bizi uyarıyordu. Biri yaklaşıp yanıma oturunca kalkıp, dış köşeye geçtim. Kıkırdama sesi geldi sonra da yanıma oturanın sesi.

"Ne kaçıyorsun ya? Korkma yemeyiz."

Cevap vermedim. Onun yerine çantama attım elimi. Çantalarımızdan olan olmazsa olmazlarımıza, ne yazık ki bir de eklemek zorunda kaldıklarımız vardı. Bu bazen göz yaşartıcı gaz -deodorant da iş görür- bazen küçük bir çakı, bazen de elektro şok aleti olurdu. Ben seçimimi bundan yana kullanmıştım. Şok anında etkisiz hale getiriyordu. Yasal değildi ama kendimizi korumak için bu yasaları çiğnemek zorunda bırakılan da yine bizdik.

"Söz veriyor muyuz?" Dedi yanındaki. Şaka sandıkları aptal şeye bir kahkaha attılar.

Telefondan yine olması gereken uygulamalar arasında, keşke ihtiyacımız olmasa dediğim, ama olduğu için mutlu olduğum KADES uygulamasını açtım. Bunu yaparken yanıma doğru sendeleyen adamı fark edip şok aletini çıkarıp ona tuttum.

SIYAHŞKWhere stories live. Discover now