Ellerim kucağımda hissiz bir şekilde öylece dururken avuç içime bakıyorum. Bundan bir hafta önce internette dolaşırken okuduğum bir şiirin sözleri geliyor o an aklıma.

'Kadere yazılmışsa ayrılık ayrılacağız. Belki bir gurbet kapıp gidecek seni benden belki de bir ecel. Muaccel duygularla bağlanmayalım yeter.' diyor şair.

Sözleri çok hoş gelmişti; ama şimdi, ayrılığın ecel ya da gurbetle olmadığını anlayabiliyorum. Hem şairin bahsettiği kişi vicdanlıymış. En azından sevdiğini başka türlü kaybetme ihtimalini telaffuz bile etmemiş.

Tüm bunlar bir yana Reyyan'ın anlamamı istediği şey bu kadar basit olamazmış gibi geliyor. Kendi gözlerimle görmek zorunda olduğum şey; Kenan'ın benim yerime başka bir kadınla olmasıysa yapacak bir şey yok. Zorla kendimi birinin gönlüne ısındıramayacağım gibi başka bir kadının gönlünün ısındığı birine de kendimi kaptırıp gidemem.

Tekrar onları izliyorum. Dikkatimi onun, kadının gözlerine üç saniyeden fazla bakabilmesi çekiyor. İçimdeki kıskançlık alevi yeniden yüreğimi cayır cayır yakınca gözlerimi kapatıp ayağa kalkıyorum. Bu kadarı bana bile fazla. Göreceğimi gördüm.

Geri geri giderek gördüklerimi sindirmeye çalışırken arkamdan çat diye gelen sesle ufak bir çığlık atıyor ve aynı anda kendimi yere düşmemem için reflekslerini hızlı bir şekilde kullanan bir yabancının kolları arasında buluyorum.

Başımı ovuştururken karşımdaki adam benden özür dileyince ben sinirle karışık gülerek "Benim hatamdı. Asıl ben özür dilerim." diyorum.

Çenemi yukarı kaldırıp başıma bakıyor.
"Size yardımcı olmama izin verin."

Elini nazikçe itip öyle konuşuyorum. "Sorun değil. Biraz acıyor sadece."

O sırada adım sesleniliyor yine. "Bade."
Arkamı döndüğüm an başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyor. İçim de gökyüzü gibi kararmaya başlıyor.

"Bade..." Adımı yeniden söylerken Kenan'ın sesi titriyor. Hala bakışları o ilk şoku üzerinden atabilmiş değil.

Gözlerim ona olan özlem ateşiyle yaşarmaya başlayınca Kenan'a bunu hissettirmemek için göz göze gelmemeye çalışıyorum. Kalbim deli gibi atıyor.

Zamanıymış gibi tam da bu sırada gök gürlemeye başlıyor. Çarpıştığım adam birkaç saniye daha yanımızda durduktan sonra beni Kenan'la yalnız bırakıp uzaklaşıyor yanımdan.

Dudaklarımı birbirine bastırıyorum. Heyecandan nefesim kesiliyor. Göz kapaklarıma, burnuma, yanaklarıma değen serin çiseler hızlanmaya başladığında söylemek veya sormak istediğim şeyler uçup gidiyor zihnimden. Sanki kabahatli olan benmişim gibi yeniden arkamı dönüyorum.

Konuşmak, uzun süre yatan bir hastanın yürümesi kadar zor geliyor. Bunun yerine daha kolay olan susup gitmeyi tercih ediyorum. Gitmek için hazırlandığım sırada kolumdan tutuyor.

"Dur, sakın! Sakın aklından gitmeyi geçirme bile."

Dokunuşundaki ve cümlesindeki o içtenlik aynı zamanda bana olan o kızgınlık, ceza verirmişçesine habersiz gidişini hatırlatınca sertçe kurtarıyorum kendimi ve öfkeyle ona dönüyorum.

"Neden? Gitmek sadece sana mı yakışır?"

Gözlerinden süzülen yaşlarla bakıyor bana.
"Buraya nasıl geldin Bade? Her yerde seni arıyorum."

"Aranıp bulunmak istememişimdir belki. Belki beni ne için bırakıp gittiğini o kadar çok merak etmişimdir ki dünyanın neresi olursa olsun yanına gelmeyi istemişimdir. Hoş, cevabımı aldım. Artık sonsuza kadar özgürsün."

"Ne..." Şaşırarak bana bakıyor. "Ben..." Daha çok ağlıyor. O ağladıkça istemsiz dökülen gözyaşlarım kalbimi helva kıvamında eritip yumuşacık yapıyor. Yine de hala mesafeliyim.

"Sana ulaşamadığım her gün öldüm. Sesini duyamadığım her an nefessiz kaldım. Gün değil, hafta değil, aylarca Bade aylarca! Bana ne yaptığının farkında mısın?"

Pençelerini çıkarmış ama kimseye zararı olmayan aksine korkusunu bu şekilde saklamayı öğrenen bir kedi gibi geri çekilip kendimi savunmaya çalışıyorum.

"Asıl sen ne kadar acı çektiğimin farkında mısın? Aylarca burada yanındayken sırf sakladığın şeyleri duymaya hazır olmadığım için yanına gelemedim. Habersiz çekip gittiğini öğrendiğinden beri bir kez olsun rahat uyku uyumadım. Bana söyleyebilirdin."

"Neyi söyleyebilirdim?" Burnu, yanakları kıpkırmızı olmuştu. Gözlerimi ona diktim.

"Başka bir kadınla olduğunu."

Gülmeye başladı. Hatta o kadar çok güldü ki yeniden gitmek için hazırlandığım sırada beni kendine çekip aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi.

"Hayatımda, ömrümde, yüreğimde senden başka tek bir kadın bile olmadı."

İçim sızlıyor. Bu cümlenin altında keder ve acı saklı. Hissediyorum. Yine de onu affetmeye niyetim yok.

"Birbirimizi kandırmayalım. Zaten seninle beni düşündüğümde... Keşke bana aşkla bakmak yerine gerçekleri söyleyebilseydin Kenan. Bu kadar yolu gelmek zorunda kalmazdım." diyorum ondan bir adım uzaklaşarak.

"Kafayı yiyeceğim ya! Kafayı! Bade hayal görmüyorum değil mi sen gerçeksin?"

"Ne fark eder. Diyorum ki sana..."

Cümlemi bitirmeden dudaklarıma kapanıyor. O an ensemden aşağıya doğru yayılan uyuşma hissine karşı güçlükle ayakta durmaya çalışıyorum.

Doğruları öğrenene kadar ona dokunmamaya söz vermiştim ama şimdi... Hem onu bu kadar özlemiş hem de onu bu kadar yakından hissederken...

Birkaç saniye hareketsizce aşağı sarkan ellerim yavaşça onu sımsıkı tutmaya başlıyor. Ben onu sıktıkça o beni daha sert öpmeye devam ediyor.

Bu sırada az önce Kenan'ın yanında olan kadının yanımıza gelişi ile bütün dünyam kararıyor.

"Kenan, Atilla uyanmış."

Görevimiz Mutluluk 2Where stories live. Discover now