12. Bölüm "Manolya Ağacının Gölgesinde"

Start from the beginning
                                    

Adrenalin hala damarlarımda geziniyor, herhangi bir ses duyduğumda sanki biri saldırıya geçecekmiş gibi kaslarım geriliyordu. Elimdeki kılıca baktım. Kılıcı savurmadan önce tek düşündüğüm prensin tehlikede olmasıydı. Onun canından olmasına izin veremezdim. O zaman Dian zaferine daha erken ulaşabilirdi. Kontrolsüz bir anda ana saraya adam sokarak ejderhanın gözlerini bulabilirdi. Bu riski göze alamazdım. İç çekmeden edemedim. Kendime yalan söylememe gerek yoktu. O an sadece onun ölmesini istememiştim. Bu bahaneler sonrasında aklımda canlanmıştı.

"Gidelim buradan," dedi Sowa ve benim cevabımı beklemeden dirseğimden tutup yanına çekerek yanında sürüklemeye başladı. Uzun adımlarının yanında yürümekten çok koşarak ilerliyordum. Meydanın kenarından kaldığımız yere doğru giden yola girdiğimizde Jutan'da bize katıldı.

"Ölen birçok kişi var," dedi ben daha ona soru soramadan. "Çoğu hizmetçi ve birkaç saray adamı. Cariyelerden biri de saldırı sırasında hayatını kaybetmiş."

Verdiği bilgi birden durmama neden oldu fakat Sowa durmamı umursamadan beni yeniden sürükleyince öne doğru savruldum.

"Kim?" diye sorabildim hızlı nefes alışverişimin arasında. Cariyelerden hangisi hayatını kaybetmişti? Jutan'a daha fazla soru sormak istesemde Sowa'nın buna izin verecek bir hali yoktu. Bir yerden sonra benim yeterince hızlı hareket etmediğimi düşünmüş olacak kucağına almaya kalktı. Onun bu davranışı karşısında eline hızlaca vurdum.

"Sakın beni kucağına alabileceğini düşünme Sowa Siah yemin ederim çocukluğumuzdaki gibi sende kalıcı bir iz bırakırım."

Benim tehdimi biraz bile düşünmeden yeniden bana uzandı ve bileğimden yakaladı. Çocukken istediğim bir şey yapmaya kalktığında elime ne geçerse ona atmaktan ayrı bir zevk alırdım. Cariye olarak eğitim almaya başladığımda ise tokalarımı bir silah olarak kullanmayı öğrenmiştim. Ne zaman benim iyiliğim için bir şey yapmaya kalkıştığında tokamın sivri ucunun tadına bakardı.

Meydandan Zambak evine kadar Sowa tek kelime etmedi ve Jutan'da arkamızı kollamak için arkada kaldı. Bu yüzden ona hangi cariyenin öldüğünü bir türlü soramadım. Alacağım cevaba göre olayların nasıl yön değiştireceğini tahmin etmem gerekecekti. Tanrılar adına bu işin kolay olması gerekiyordu neden birden karmaşanın içine sürüklenmiştik sanki?

Sonunda Zambak evine girdiğimizde bahçeden hızla koşan İper yanımıza vardı ve ben daha ne olduğunu anlamadan ince kollarını omuzlarıma sardı. "Size bir şey olduğundan korktum Ch'Yen. Yaralanmadınız değil mi?" Bedeninin titremesinden ağladığını anlayabiliyordum. Daha büyük bir saldırı yaşamamış biri olarak bu saldırı beni eski anılarıma sürüklememiş aksine ayrı bir soğukkanlılık katmıştı. Öfkenin her zaman ateşten olduğunu düşündürdüm ama benim öfkem buzdandı. Soğukkanlılığım ise bu yolda bana yardım edecekti.

Genç kadın ise yaşamını sarayda geçirmişti ve böyle saldırılara alışkın değildi. Onun korkusunu anlayabiliyordum. Tek bir gece huzurlu ve mutlu anılarını geçirdiği yeri tamamen ölümcül bir yere çevirmişti. Kolay kolay o güven ve huzura ulaşamayacaktı. Sadece bununla yaşamayı öğrenecekti.

Onun bu ani sevgi gösterisi karşısında şaşırsam da gülümsemeden edemedim. Sevilmek ve insanlar tarafından değer görmek insanın kalbini mutlulukla dolduruyordu. "İyiyim merak etme," dedim gülümseyerek. Elimi sırtına koyunca birden gerildi ve hemen geri çekildi. Yüzünün kızarmasına bakılırsa düşünmeden yaptığı hareket karşısında utanmıştı. 

"Be-Ben özür dilerim Ch'Yen," dedi başını eğmiş bir halde karşımda ezilip büzülüyordu. 

Kıkırdadım. Onca gerilim sonrasında gülmek benim bile kulağıma tuhaf gelmişti ama normalleşmeye ve olayları mantıklı bir şekilde düşünmeye ihtiyacımız vardı. "Sorun değil ve bende senin iyi olmana sevindim," dedim içtenlikle. Onun yakın davranması hoşuma gidiyordu. 

Cariye'nin İkinci HayatıWhere stories live. Discover now