Aklıma gelenlerle yerimde kıpırdanırken kolumda hissettiğim acıyla başımı koluma çevirdim. Serum mu o?

"Merhaba Müge Hanım. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

Odaya ne ara girdiğine anlam veremediğim hemşire, gülümseyerek bana bakıyordu. Yerime sindim.

"İyi hissediyorum." dedim cevap vermediğimin farkına vararak. Yanıma geldi ve serumu kontrol etti. Serumu çıkartırken kolum acıdı. İyiyim ya ben.

"İsmail Hoca ameliyatta şu an. Bunları sizin için gönderdi." deyip poşet uzattı bana. Elinden aldım.

"Ameliyattan ne zaman çıkar?"

"Bilmiyorum." dedi düşünceli hâlde. Başımı salladım. Gözlerim poşete gidip gelirken hemşirenin sesiyle duraksadım.

"Siz acilden giriş yaptınız. İsmail Hoca odaya almamızı istedi sizi. Siz dinlenin."

Hemşire memnun hâlde odadan çıktığında şaşkınca arkasından bakakaldım. Hemşire, İsmail Hoca dedikçe yüzü gerildi. Anlam veremedim.

Gözlerim poşete giderken kapının tıklatılmasıyla irkildim. Hırkamın şapkasını başımda düzeltip seslendim. "Gel."

"Merhaba. Ben İsmail Hoca'nın asistanıyım. Sizinle ilgilenmemi istedi."

Başımı salladım dalgınca. Bu kız, Gülşah.

"Sizi tanıyor muyum ben? Yüzünüz çok tanıdık geliyor." dedi sevecenlikle. Minicik gülümsedim.

"Hastaneye gelmiştim önceden." deyip gözlerimi poşete çevirdim. Poşetin içine baktığımda giysi vardı. Yazma ve çorabına kadar düşünülmüş.

"İsmail Hoca söyledi almamı. Bir de eksik bir şey olursa bana söyleyebilirsiniz."

Başımı salladım. Herkes İsmail'den bahsediyor ama kendisini göremiyorum. Allahım sen koru onu.

"Ameliyattan ne zaman çıkar? Hemşire ameliyatta olduğunu söylemişti." dedim buğulanan gözlerimle. Burnumu hafifçe çektim.

"Bitmek üzeredir." dedi telaşla. "İsmail Hocanın eli hızlıdır. İsterseniz üzerinizi değiştirmekte yardım edebilirim size."

Elimin tersiyle yanağımı silip başımı salladım.

"Serumdan kolum ağrıyor da. Teşekkür ederim." Durdum. Aklıma gelenle gözlerimi kocaman açtım. Kafam gitti benim.

"Saat kaç ki?"

...

İSMAİL

Sırtıma önlüğümü geçirip odamdan çıktım. Ameliyat sorunsuz geçti, çok şükür. Bir an önce Müge'yi görmek istiyorum.

Odasının önüne geldiğimde kalbim yerinde durmuyordu. Derin nefes alıp verdikten sonra kapıyı tıklattım. İçerden ses gelmemesi beni telaşlandırırken uyuma ihtimalini düşündüm. Yavaşça kapıyı araladım.

İçeriye geçtiğimde pencereden süzülen ay ışığı az da olsa odayı aydınlatıyordu. Kapıyı kapattım.

Yatakta ellerini iki yanına bırakmış hâlde uyuyordu. Üzerinde kalın denebilecek giysileri gördüğümde gülümsedim. Başını özenle örtmüştü, bir tane saç teli bile gözükmüyordu. Yanına yaklaştım.

Üzerindeki örtü yataktan sarkmış, düşmek üzereydi. Uyanmamasına özen göstererek örtüyü tutup omuzları kapanacak şekilde getirdiğimde irkilmesiyle yutkundum. Şaşkın gözlerle bana bakıyordu.

"İsmail..." dedi ifadesi normal hâline dönerken. Gözlerini doldurdu hemen. Yerimden doğrulup sandalye çektim yanına. Bana doğru döndü yatakta. Kendini bırakma, İsmail.

"Pembe sana çok yakışmış." dedim üzerine küçük bir bakış atıp gülümseyerek. Gözlerini yüzümden ayırmıyordu. Ona bugünü hatırlatsam ağlayacak gibi bir hâli vardı. Ne söyleyeceğimi şaşırmış hâldeyim.

"İsmail ben rüyada değilim değil mi? Yanımdasın?"

Buğulanan gözlerimle başımı eğdim.

"Cimcikle istersen kendini." dedim gülerek. Dediğimi yaptı. Başımı hızla kaldırdığımda buruşturduğu yüzüyle karşılaştım. Yaramazlık peşinde koşan küçük kızlar gibi duruyordu. Çok sevilesi.

Gözlerini bana çevirdiğinde gülümsedi. Gözleri parıldıyordu. Hissettiğim kalp atışlarımla yutkundum.

"Gerçekmiş. Sen ölmedin. Yanımdasın. Bırakmadın beni." dedi heyecanla. Kaşlarımı çattım.

"Yanındayım. Bu düşünceleri at kafandan. Neyse daha iyi misin?"

Buğulanan gözleriyle gülümsedi. "İyiyim ya ben. Serum çok iyi geldi. Böyle her gün alsam olur mu?"

Güldüm. "Yok, olmaz. Senin ilacın o değil. Bir kere aldın yeter."

"Tamam." dedi gülerek. "Sen öyle diyorsan."

Elinin tersiyle gözünü silip gülümsedi. Parıldayan güzel gözlerini benden ayırmıyordu. Gülerek başımı çevirdim. Kalbim bugün fazla yoruldu.

"İsmail..." dedi kocaman gülümsemesi ile. "Sen evine gitsene. Bekleme burda. Çok yorgun gözüküyorsun. Ben de yarın çıkarım burdan. Yatak çok rahatmış vallahi biraz keyif yapmak istiyorum. Olur değil mi?"

Beklentiyle bana bakıyordu. Arkama yaslanıp güldüm. Eski neşemizdeyiz.

"Bu gece burdasın zaten. Ben de eve gidemem, nöbetim var. İstediğin gibi keyif yapabilirsin." deyip tekrar güldüm. Gülümsedi.

"Anladım. Kolay gelsin sana. Ne zaman gideceksin?"

Saatime baktım. Gitsem iyi olacak.

Cebimden telefonunu çıkartıp ona uzattım. Elimden aldı.

"Ben şimdi gidiyorum. Bir sıkıntı olursa mesaj atarsın bana. İyi uykular. Yarın görüşürüz."

Düşünceli hâlde başını salladı. Kaşlarımı çattım.

"Neyin var?"

"Çok yorulmaz mısın?" dedi bir anda. Gözlerini kaçırdı. Utangaç hâline gülümserken gözlerini bana çevirmesi üzerine boğazımı temizledim.

"Ben alışkınım. Nöbetten sonra uyurum. Benden habersiz hastaneden çıkmıyorsun."

"Tamam, çıkmam. Kolay gelsin." dedi huzursuzca. Hafifçe çattığı kaşlarıyla gözlerini telefonuna sabitledi. Çocuk gibiydi. Sırıtıyorum.

"Kaşlarını çatma." dedim gülerek. Gözlerini gözlerime çevirdi.

"Çatmıyorum ki. Hadi gitsene. Hastaların bekler."

Gülerek ayağa kalktım. "Çatıyorsun. Gül de gideyim."

"Bak hâlâ aynı şeyi yapıyorsun." deyip yerinde kıpırdandı. Utandı.

"Ne yapıyorum?"

"Utandırıyorsun. Ben her şeyin farkındayım."

Başımı iki yana sallayıp güldüm.

"Gidiyorum ben."

"Utandırmasana." dedi yüzünde yakaladığım gülümseme ile. Odadan çıkarken gülerek konuştum. Gülüyordu.

"Otondormosono."











boşluk (texting)Where stories live. Discover now