Pelin koymuştu bunu.

Hayır burayı ne sanıyordu hiçbir fikrim yoktu.

Boş boş bakınırken gözlerim geçen gün aşağıdaki butikten aldığım palazzo pantolona takıldı. İnternette gördüğüm bir kombine benzetmek için üzerine beyaz gömlek ve Sinan'dan dızladığım kravatı yarım yamalak taktım. Siyah kışlık kazaklarımdan birini sırtıma atıp kollarını önüme aldığımda mükemmel bir kombin olduğunu tescillerdim bile, üç gün giyerim diye düşündüm bunları. Hani hatta zıplaya zıplaya gidiyordum takı çekmecesine doğru.

O derece de umutluydum bu görüntüden.

Ta ki makyaj aynasına yansıyan paspal görüntümle karşılaşana kadar.

Beyaz gömlek geniş olduğu için pantolonla yarışır gibi havalanmış,  içine sokmaya çalıştığım etekleri bel kısmında top gibi kalmıştı. Kravatın iğrençliğinden bahsetmiyordum bile, güzel sandığım kazakta eğreti durmuştu orada. Azıcık rüzgar esse ne kravattan ne kazaktan eser kalmazdı.

Kısaca dedemin küçük versiyonu gibi bir şey olmuştum.

Derhal çıkardım üzerimden.

Yanlış bir karardı.

Tam beyaz pantolonlarıma uzanırken mutfaktan gelen fokurdama sesleriyle kapıya yöneldim. Tam kapıdan çıkarken üzerime bir bakış attım.

Ben böyle mutfağa gitsem, sonra şu kapıdan Balamir girse ne curcuna olurdu ama.

Tövbe tövbeydi ya.

Şeytanlarım yine mesaideydi.

Kendi kendime göz devirerekten yatağın üzerindeki kapüşonluyu üzerime geçirdim.

Güzel bir parçaydı.

Sinan'ın getirdiği ama götüremediği kıyafetlerinden biriydi.

Artık dolabımın en nadide köşesinde duracaktı. Çünkü neden? Sinan'ın en sevdiği kıyafetiydi öncelikle. Yıkarken bile annemin başına dikilir su derecesini ellinin üzerine çıkarmasına izin vermezdi.

Paşam ya.

Tekrar kombin çalışmama döneceğim için odanın bu savaş meydanı haline pek aldırmadan mutfağa doğru ilerledim.

Annesinin kızı, hamaratlığından geçilmeyen bir Ahsen olarak kendime yoğurtlu makarna yapacaktım.

Evet, evet biliyorum çok zordu.

Ama hayat zaten zorluklarla doluydu, ha yoğurdu kendin yapmışsın ha hazır almışsın ne fark ederdi? Sonuç olarak kendin yapsan bile mayalamak için yine hazır yoğurda ihtiyacın vardı.

Bazı kısımlara çok takılmamak gerekti.

Makarnayı şöyle bir karıştırdım. Taneleri hafif sert olduğundan öylece bırakıp süzmek için alet edevat çıkardım.

Makarnanın yağını hazırlamak için ocağın üzerine bir de küçük tava koydum.

Ardından tabak çanak, çatal bıçak donattım mutfak masasını. Tabi yoğurtlu makarna için ne kadar donatılabilirse. Annem şu halimi görse okkalısından yüzüme tükürür bir güzel azarlardı beni.

Yani tabi aramızda bir günlük mesafe olmasaydı.

Makarnanın başına geçerken topuzumu düzeltmem gerektiğini not ettim aklıma. Tamam ev topuzu zaten dağınık olurdu ama ben savaş meydanından çıkmış gibi görünüyordum. Bu bambaşka bir dağınıklıktı.

Öfledim pöfledim.

Artık makarnanın olmasına dayanamayarak tam ocaktan alacaktım ki yatak odasından yükselen telefon sesiyle odak noktam tencereden kapıya doğru çevrildi.

BalbeyamirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin