SAHNE BİR: "KIVILCIM"

146 19 3
                                    


Hava soğuktu.

Yağan boncuk dizimi karların altında hızla ilerlemeye devam ettim. Neredeyse akşam olmak üzereydi. Gece pusu binaların arasına çökmüş, her yeri kaplamıştı. Uzun matemler okuyan rüzgâr peşimden yaramaz bir sokak kedisi gibi geliyordu. Tenimi titreten soğuğa karşı ellerimi cebime soktum. Önümde yavaşça ilerleyen bedenini gözden kaybetmemek adına gözlerimi kıstım. Havanın sisi bir de üstüne yağan kar önümü bile görmemi engelliyordu. Adımlarımın üstü var olmamışlar gibi anında kapanıyordu ama yine de ilerlemeye devam ediyordum. Neredeyse bir saattir yürüyorduk, bu hâldeyken düşmemesi bile beni şaşırtıyordu. Dudaklarının arasından çıkan duman kaybolmadan yeniden peyda oluyor, çok sık nefes alıyordu. Üzerine düşen gölgelerden bile tenindeki rengârenk izleri fark edebiliyordum.

O bir kavşaktan sapınca ben de saptım. Uzun süreli yürüyüşten dolayı ayak parmaklarım donmaya başlamıştı, burnumun kızardığını tahmin edebiliyordum. Caddeden uzaklaştıkça araba sesleri yok oluyordu. Gözün gözü görmediği sokakta neredeyse tek biz vardık. Kar anonsunu ciddiye alan, bizden daha aklı başı yerinde insanlar vardı belli ki. Ara sokaklardan birine girdiğimizde yavaşladım. Ne yapacağını görmem gerekiyordu, bu yüzden biraz geride durdum. Dikkatini çekersem kesin yine kavga edecektik. Artık neler olduğunu öğrenme zamanı gelmişti. Yoksa tekrar başına büyük bir bela alabilirdi. Ne yapacağını görmek amacıyla duvara yaslandım, Tunus Caddesi'nde bir gece klubünün önünde durduğunda gözlerimi kıstım. Kapıdaki korumaya kafasını kaldırıp şöyle bir baktı ve sıradaki insanları umursamadan korumanın da izniyle kapıdan içeriye girdi. Binanın üstündeki ışıklı tabelada yazan "Litsemer Club" yazısına baktım bir süre. Olan bitenden sonra gece kulübüne mi gelmişti yani? Peşinden gitmeye karar vererek adımlarımı hızlandırdım. Kulübün önündeki kalabalık hariç caddede neredeyse insan yoktu, bu insanların da neden bu yoğun kar yağışında bir gece kulübüne gelmek istediğini algılayamıyordum. Korumanın yanına ilerledim, benden iki-üç baş uzun ve kaşları doğuştan çatık bir adamdı. Kirli sakalına birkaç kar tanesi düşmüştü. Beni gördüğüne memnun olmamış gibi "Sıranın sonuna geçin." dedi aksi bir sesle.

"Kuzenimin ne hâlde olduğunu gördünüz, ona yetişmem lazım." dediğimde kaşları bu sefer yukarı kalktı.

"Kuzenin mi?" diye sordu.

"Evet, İlkay. Demin geçmesine izin verdiğiniz adam hani?" diye sordum. Birazcık dolu atmayı umarak "Burada olması onun için iyi olmayacak, onu geri götürmeliyim." dedim.

Bu sözlerin benim bilmediğim bir manası olduğunu, adamın içeri girmeme sırada bekleyenlerin itirazları eşliğinde izin verdiğinde idrak ettim.

İlkay'ın gittiği yoldan hızla adımlarla ilerledim ve kendimi bir insan denizinin ortasında buldum. Gürültülü EDM müziği eşliğinde dans eden ve içki içen insanların arasında kuzenimi ararken etraflarında neler olduğuyla zerre ilgilenmeyen insanlara da çarpmamaya çalışıyordum. Renkli ışıklar bir oraya bir buraya dönerken elimi gözlerime siper edip insanların yüzlerinden o tanıdık simayı bulmaya çalıştım çünkü nereye gittiğini bilmiyordum. Bunun beyhude bir çaba olduğunu fark edince birbirine yapışmış çiftlerin arasından sıyrılmaya çalışarak içeride dolaşmaya başladım. Müziğin yüksekliği ve beynime bagetlerle vuruluyormuşçasına başımı ağrıtan basın sesi neden gece kulüplerine gelmediğimi bana bir kez daha hatırlatmış oldu.

Etrafta bir süre daha dolandıktan ve bana içki ısmarlamaya çalışan yılışık bir adamdan kendimi kurtardıktan sonra İlkay'ı barın önünde bir bardağı kafasına dikerken buldum. Barmenin kendisine anlattıklarını ona eğilmiş bir biçimde dinledikten sonra bardağı bıraktı ve kafasıyla selam verip yürümeye başladı. Aceleyle peşinden gidecektim ki bir elin koluma sarılmasıyla irkildim.

RUHUMDAKİ LEKELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin