"Uyku tutmadı gülüm," dedi esnerken. "Sen ne yapıyorsun?"

"Uyandım öyle," diyerek neden uyandığım kısmını atlamıştım. Timuçin kaşlarını kaldırdı ve bardağı eline alarak yarım kalmış suyu bitirdi. "Allah Allah, neden uyandın?"

"Uyandım işte Timuçin kendi kendime, salak salak sorular sorma." Kaşları daha da yukarı kalktığında "E niye gözlerini kaçırıyorsun oğlum o zaman?" diye sormuştu. Bu çocuk da başıma iyice Cengiz doktoru kesilmişti, yakında profesörlüğe terfi ederse de şaşırmazdım. "Saçma sapan bir rüya gördüm." dedim yakamı bıraksın diye.

"Nasıl bir rüya?" Gecenin bir körü sorgu meleği tarafından uyanmış olmasına mı şaşırsam, mutfakta tek başıma oturuyor olmasına mı bilemeden "Boşver, gel balkona çıkalım," dedim. Geniş balkona adım attığımızda "Kapıyı kapat da sesimiz gitmesin," demişti. Kapıyı arkamızdan kapatarak hasır takımlardan tek kişilik olana oturdum.

Dakikalarca soğuk havayı soluduk, Timuçin'in olduğu tarafa bakmıyordum ama aklım ondaydı. O, benim hayatımdaki yegane dosttu. Onunla yarışabilecek biri bile olmamıştı, bizi bizden başka anlayan bile var olabilir miydi, ondan bile emin değildim. Sırf bunun için bile bendeki sonsuz kredisi ile bana istediği her şeyi söyleyebilirdi, hem de nasıl isterse o şekilde.

Ama ben düşünmek istemiyorken beynime bir şeyler sokmaya çalışması, sanırım ayarlarımı bozmuştu.

Ondan özür dilemem gerektiğini biliyordum. Ölen annesi onun için belki de en hassas konuyken, sanki acılarımızı yarıştırıyor gibi konuşmam en hafif tabiri ile şerefsizlik gibi duruyordu ve bunu yapmak isteyeceğim son insan bile olamazdı. Dedemin vefat haberi geldiğinden beri, sanki o da torunuymuş gibi sorgulamadan her an yanımda olmuştu. Arabaya binerken, geleyim mi bile dememişti. Köyde kalırken, taziyeye gelenleri ağırlarken, annemle kavga ederken. Hepsinde sanki ailemizin bir üyesiydi.

Timuçin benim için kardeşti, belki de ondan bile öteydi.

"Cengiz," dedi ben ondan nasıl özür dileyeceğimi düşünürken. Ona döndüğümde ise "Kusura bakma, bazen seni zorlayacak şeyler söylediğimi biliyorum. Hatta bam teline de basıyorum ama hepsi inan senin için, yine de kusura bakma." diyerek dizlerine koyduğu dirsekleri ile hafifçe öne eğildi. "Annen, öyle basit bir konu değil. Biliyorum."

Söylemek istediklerim önce onun ağzından döküldüğünden biraz mahcup hissederek "Önemli değil," dedim. Oturuşumu daha rahat bir hale getirirken aynı zamanda da cümleleri toparlamaya çalışıyordum. "Sen de kusura bakma, amacım bir şeyleri yarıştırmak değildi."

Acıları demekten bilerek kaçındığımda gülümsedi. "Biliyorum, sıkma canını." Duruşunu dikleştirerek "Hem az buz değil, üstüne baya gittim bu sefer." dediğinde kafamı olumlu anlamda salladım. Reddetmeyecektim, gerçekten de öyle yapmıştı. "Neden bu konuda bu kadar ısrarcısın Timuçin, anlamıyorum."

"Daha bu sabah bile eve kadar gelip tüm huzurunu kaçıran bir annen var," derken çekincesiz görünüyordu. "Onun yaptıkları yüzünden belki de mutlu olma imkanını kaçırabilecek olma ihtimalin beni sinir ediyor."

"Mutlu olma ihtimali?" Güldüm ve kafamı iki yana salladım. "Yok öyle bir ihtimal Timuçin, bu kadar umutlu olacak bir durum da yok ortada."

"Var," dedi net bir sesle. "Ya sen bana şunu söyle, Furkan bize gelip Ahu'dan hoşlanıyorum demedi. Ahu da geldi sana açıldı, ne olacaktı? Kızı red mi edecektin, dürüst ol."

Bir an duraksayarak kaşlarımı çattım. "Hiçbir şey olmayacaktı," derken aklım az önce gördüğüm rüyaya kayıyordu. "Yalancıyı sikmiyorlar diye de bu kadar rahat olunmaz Cengiz, dürüst ol diye boşuna mı diyoruz?"

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now