"Ortada para durumu yok. Vefa eli boş gidiyor ve o evde aldığı ne varsa ki bu maneviyat olabilir, çekip gidiyor. Kimse dört saat yol çekecek kadar arkadaşını sevmez Zümrüt hele ki günü birlik bir gidiş dönüşü hesap edersek, sittin sene kimse bunu yapmaz." Hızla kafamı sallayıp onu onayladım. Dediği doğruydu, ortada manevi bir döngü vardı. Lakin nedeni neydi? Seri katil şüphelisi olan birinin hasta bir adamdan alabileceği manevi durum neydi?

"Milhan'ın güvende olduğunu sanmıyorum. Vefa onu da öldürme planı kuruyor olabilir ama öncesinde bir dostluk bağı kurma peşindedir belki?" Aynı şekilde beni onaylayıp kafasını salladı.

"Bu da bir ihtimal ama Milhan'ın güvende olup olmama durumuna pek kanaatim yok. O adamın hiç gözlerine baktın mı? Sadece o bakışların altında ezilir insan. Bir de fark ettin mi soruları yalnızca Vefa cevaplıyor ama hep diken üstünde çünkü her cümleye başlamadan önce Milhan'ın yüzüne bakıyor ya da konuşurken hep Milhan'ın ifadelerini izliyor."

"Evet fark ettim bende. Acaba kafamız da kodladığımız için mi böyle? Çünkü sonuçta bu yola Vefa Kaner'in tablolarıyla çıktık ve gözümüzde katil profilini oluşturan ilk kişi Vefa bu yüzden onun hep sert ya da kötü bir karşılık vereceğine odaklanıyoruz ama adam rol yapsa bu kadar olmaz, resmen bir beyefendi. Üzülerek söylüyorum ki böyle." Çenemi dizimin üzerine yaslayıp içten içe düşünmeye başladım. Vefa Kaner'de farklı bir enerji vardı ve bunu kabul etmek hem zor hem de işimizi daha da uzatacak gibi görünüyordu.

"Şimdi beni iyi dinle, olayın merkezinden Vefa'yı alıp yerine aslında daha şüpheli bir ismi koyuyoruz; Milhan Ziyad. Kendisi güzel sanatlarda akademisyen, şuan psikolojik sorunları var ama bir de bunlara bak," galerisinden açtığı fotoğrafları bana göstermeye başladı, "Mezuniyeti için verdiği proje tablosu. Bir de çeşitli okul arşivi için istek üzerine yaptığı bu çizimleri," Sırayla resimler geçtikçe gördüğüm tek şey, karanlıktı. Minimim üç kişinin bulunduğu kalabalık çizimlerinin merkezinde hep güçsüz bir karakter vardı. Kan akmasa da diğerinin kollarında cansız kaldığı bariz belliydi.

"Belki teknik çalışması böyledir diye düşünebilirsin ama edebiyat mezunu Vefa Kaner'den daha çok tablolarla bağlantılı bir isim kendisi. Tüm o aptal programları başa sara sara izledim. Vefa'nın ağzından soru sorulmadıkça tablolar hakkında neredeyse hiç bir kelime çıkmıyor, konuşmuyor. Onun tutkusu çok başka, zaman aşımına uğrayan suçu ortaya çıkmadı diye sinirlendi ya da dalgaya vurdu diye tabloları sergilemeye başladı dedik, ama o adamın tavrı hiç bu yönde değil. Tablolarla bağı çok uzak. Ne kerametse her şeye bir şiir söz iliştirip duruyor ileriye dönük planlarında bile yok kitapçı açacakmış yok bilmem edebiyatçı olacakmış falan filan." Hamit konuştukça kafam karışıyor ve keyfim kaçıyordu.

"İşi iyice zora soktun be oğlum." Bir anda boşluğuna gelip güldüğünde bende ona katılıp gülmüştüm. Halta yaramaz hayatta; yaşamları bağlamak için çabalıyor, zaten can sıkıcı olanlarında oyunlarını bozup hayatlarını zindan ediyorduk lakin bu girdabın en fazla hırpalananı yine biz arabulucular oluyorduk.

"Biliyorum daha çok keyfini kaçıracak kısma geçiyorum; bu sabah Vefa Kaner'den bir kayıp çağrısı alınmış." Gözlerim hayretle açılırken telaş etmeden bir noktasını dahi atlamadan bana iletmek adına Hamit sakince konuştu, "Mısra Metin kayıpmış. Şu psikolog."

"Bu ne demek şimdi?" Kafasını olumsuz anlamda sallayıp; "Bilmiyorum komiser, kadın kayıpmış işlemleri başlatılmış. Var ya bu dava beni gerçekten yoruyor. Yani bir yerinden tutamadan götü elimizden kayıyor. Zümrüt benden söylemesi bu şerefsiz kimse ya Mısra'nın da başını yaktı ya da bizim onun peşine düştüğümüzü çakıp işi dalgaya vurur gibi alay ediyor bizimle." Ellerimi yüzüme kapatıp alt üst olan sinirlerimi toparlamaya çalışırken, sıvazladım. Kafamı yukarı kaldırdım ve açık göğün temiz havasını soldum.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Where stories live. Discover now