IVV22

38 11 3
                                    


      Yapımız gereği çok çabuk umutsuzluklara yenik düşüp karalara bürünürüz. Gerçeklik imkansızlaşır ve hayaller zihnin ötesine geçemez, lakin öyle bir an vardır ki kendimizi tam ortasında bulduğumuz; ummadığımız anda gerçekleşir, kahrolmuş imkanı olmazlar bütünü.

     Ne fikrim ne de zikrimin bir araya getirmeyeceği neredeyse gerçek dışı bir durumla yüz yüzeydim. Mutfaktan çıkıp Mısra'dan önce davranarak kapıyı açmış ardından karşımda Özdemir'le Vefa'yı görmüştüm. Hayır bu kesinlikle bilinmiş birinin anlatılmış menkıbesi değildi yahut kurgudan can almış bir film yıldızının talihli olayı değildi. Bu etiyle kemiğiyle benim hayatımın hikayesiydi ve inanın hak etmediğim her şeye tabii tutulur olmuştum son dönemlerde. Aklımı, duygularımı ve nefsimi bozan bir hayat çizgisinde tökezleyerek yürüyordum ama bu yolda her seferinde karşıma Özdemir'le Vefa çıkacak, hasbelkader de yanımda ilerleyeceklerse ben orada var olmaya devam ederdim.

    Benim gibi dumura uğramış olan Mısra tabii ki benden önce kendini toparlamış, kolumdan çektiği gibi bedenimi kapının önünden uzaklaştırmıştı. İki dünyaların sakinlerini içeri buyur etmiş ve kapıyı da örtmüştü. Tüm bu fiilen süren hareketlilikte ben çekildiğim köşemden çenemi sıkarak sessizliğimi korumuştum. Afallayan düşüncelerim kafamın içinde zink atarken salona davet edilmiş adamların arkasından baktım, Özdemir'in okyanusu kıskandıran koyu maviliğinin beni göresi gözü yokken Vefa daha çekingen ve omuzu üzerinden arkaya yatırdığı kafasının hiçte saklamayan bakışlarıyla bir iki kez kesişmiştim.

   Adımlarım onlar gibi salona yöneldi ve en uçta kalan koltuğun sonunda durdu, Mısra'nın misafirperver davranmak adına çırpındığı bir iki dakikanın bitişinde sessizlik kara bulut misali tepemize çöktü.

"Pekâlâ, kim bir şeyler içmek ister?" Mısra sevecen davranıp ortaya sorusunu attığında Özdemir sayısını unuttuğum bir başka tutarsız davranışından sergilediği göz kısmalarını ve devirmelerini yapıyordu.

"Su olursa eğer," Vefa konuştuğunda tüm gözler ona çevrilince söylediğine bin pişman kesilip cümlesini devam ettirmedi.

"Su, tamam ben hemen getiriyorum." Mısra trafonun kopmuşta gerilim hattının düştüğü salonundan tabiriyle kaçtığında; hemen çaprazım da ki çiftli koltukta oturan Vefa'yla karşımda ki tekli koltukta yerini almış Özdemir'le önüme sınırımı çizmiştim. Resmiyette Özdemir önce benimle ilişiğini kesmiş ve bende Vefa'yla lakin şimdi aynı odanın içinde birbirimize yüzü dönük oturuyorduk. Beklenmedik bir oyun hamlesiydi bu değil mi? Piyonlar çekilmiş, kalenin her iki tarafındakiler büyük bir anlaşmaya oturuyordu.

"Buyurun." Mısra su dolu bardakla yanımıza geldiğinde Vefa minnetle suyu almış ve suratını saklayarak bir çırpıda içmişti.

"Bu senin için yapacağım son şey!" Özdemir işaret parmağını aniden havaya kaldırmış ve ucunu bana çevirip sallayarak ilk muhataplığını kurmuştu. Hiç acele etmeden yüzümü ona döndüğümde artık daha sert bakıyordum. "O, yakamı üç gündür bırakmıyor." Şimdi işaret edilen Vefa'ydı ve nabzı yüksek adamın sesi bir tık daha ağzına çarpıp yükseliyordu. "Sizden kurtulamayacak mıyım ben?"

"Yine hadsizliğin üzerinde." Öylesine sakin ve boğuk tonda söylemiştim ki yüzüm söylediğimi yalancı çıkarıp bir çok duyguyla çarpışırken bunu kesinlikle ayrı tutuyordum.

"Ben bu adama tahammül edemiyorum, ciddi ciddi bana kastı var." Ağzının içinde böbürlenirken, koltuk başlarını sıkan ellerini bir an olsun gevşetmedi.

"Sana kim, onu buraya getirmeni söyledi?" Çenemle, dönüp bakmadığım adamı işaret ettiğimde Özdemir'in sert bakışları hızla bana yöneldi.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin