"Beni orada kabul etmek istemiyorsun ama..."

"Sen onlar gibi değilsin."diyerek lafını böldüm.

Kafasını iki yana sallasa da ona inanmamayı sürdürdüm. Değildi. Görüyordum.

"Ben onları anlıyorum."

"Ben de anlayabilirim."

Gülmeye başladığında zayıf hissetmenin aksine inatçıydım. Oturuşumu düzeltip savunmamı yaptım. "Herkesin öfkesi var hayata karşı. Öfkemiz, hırslarımız bizi ayakta tutuyor, ilerlemek için bir neden veriyor belki. Bazen tembellik edip ya da daha çok korkup hiçbir şey yapmadan bir şeylerin bize gelmesini isteyebiliyoruz. Gelmediğinde de şansızlığımıza kızıp, başkalarının şansına daha da öfkelenip saldırganlaşırız. Onların yaptığı daha çok bu ama sen çiziyorsun. Resmin senin için ne kadar önemli olduğu ortada. Onlar gibi sadece içip, oyun oynayıp birilerine sataşmıyorsun. Çiziyorsun. Senin ellerin emek veriyor bir şey için. Geleceğin için belki de. Onlar gibi değilsin işte."

Gözlerini bir an benden kaçırdığında yutkundu. Belki inanmaktan vazgeçtiği bir umudu hatırlatmıştım ona, içinde ne fırtınalar döndüğünü bilmiyordum ama haklılık payım olduğundan çok emindim. Gözleri yeniden benimkilerle buluştuğunda gülümsedim. Bu gülümsemenin altında ona olan inancım yatıyordu.

"Kemik, senin vücudunda bir kemik değil ama oradakilerin çoğu için öyle. Sen oradan kopabilirsin, kopacaksın da."

"Çok iyimsersin, baş belası."

"Sadece neden orası anlamıyorum. Neden oradasın..."

"Belki iyi gözükmeyi hak etmeyecek kadar kötü bir hayatım vardır."

Önümdeki kitaba yalandan bakmayı da bırakıp gözlerimi ona diktim. Sanırım hissettiği şeyi anlıyordum. Bu çok can sıkıcı, yorucu ve umutsuz bir yoldu. Kapkaranlık. Karanlığa çok uzun süre baktığında boğulacağımı sanarım. Hiçliğin ortasındaki ufacık varlığımın farkına varıp daha da küçülürüm. Görünmezliğim yalnızlığımla sarılıp nefesimi keser. Ve hiçbir şey yapmak istemem. Meriç de böyle mi hissediyordu?

Hiçbir şey yapmamak... Ama önünde çok renkli olabilecek ihtimaller vardı. Elleriyle geleceğin rengini değiştirebilirdi. İhtiyacı olan tek şey bir umut parçasıydı.

O karanlık yolu aydınlatacak, devamı olduğunu hatırlatacak turuncu bir sokak lambasına ihtiyaç vardı.

"Daha önce hiç birinden hoşlandın mı? Gerçekten yani?"

"Güzellikten hoşlanırım."

Yüzeysel bir cevap gibi görünse de üstüne atlayıp yere çakılmak istemediğimden tedbirli yaklaştım.

"Bu seni heyecanlandırdı mı?"

"Kastettiğin gibi bir şey bana göre değil."

Çok net bir cevap.

"Neden?"

"Bugünlük bu kadar yeter bence. Yeni bir yumruklaşma yaşamadan gitsem iyi olur."

Eşyalarını toplamaya giriştiğinde "Daha çok erken."diye inançsızca itiraz ettim. İstemediği konuları açmıştım ve hemen kaçıyordu.

"Okulda görüşürüz. Kurabiye için teşekkürler. Güzeldi."

"İletirim ama akşam yemeğini de birlikte yiyebilirdik."

Göz kırptıktan sonra çantasını omzuna takıp arkasını döndü. Onda, hayatında bir tuhaflık vardı. Her şey çok basit, kesin gözüküyordu ama aynı zamanda öyle değildi de. Bu basitlik fazla basitti.

Kötü Çocuk I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin