'Keşke' ve 'Aman Allah korusun.'

"Boyunla beraber dilin de uzamış senin," dediğimde "Sevgilin yoksa neden bu kadar süslenip güzel oldun?" cevabını almıştım.

An itibariyle çocuklar için yapacağımız etkinlikten vazgeçsem mi diye düşünmeye başlıyordum. "Çok mu abartmışım?" diye merakla sorduğumda Taha suratındaki gülüşü daha normal bir ifadeye çevirdi ve kafasını iki yana salladı.

Bu onun utangaç haliydi, yüzündeki şu ifade silinsin diye bir yılımı verdiğimden daha fazla konuşmayı uzatmak istemedim ve abartmadığıma güvenerek "İyi peki bakalım," dedim. Ona "Görüşürüz," dedikten sonra da az önceki hızlı yürüyüşüme bir son vermiştim.

Zaten geç kalacağım kadar kalmıştım, evine beş dakika uzaklıktaki fakülteye gelmeyen Cengiz'in odun pazarına kulüp için gelmeyeceği gün gibi ortadaydı. Kendimi yoramazdım.

Kulağıma kulaklıklarımı takarak bedenime tekrar sakinleştirme egzersizleri uyguladım, bu Hintli şarkılar annemden aldığım DNA'lar yüzünden mi güzel geliyordu bilmiyorum ama daha iyi hissediyordum. Doğru nefesi almak falan hikayeydi.

Özellikle de at gibi koşturmayı bırakmıştım, Cengiz'i de eğer görürsem hiçbir şey yokmuş gibi davranacaktım. Kendine zorla kahve ısmarlatmaya çalışan bir gerizekalı görüntüsü çizmemi sağlaması falan umurumda değildi ne de olsa. İki gün geçmişti ve ben aşmıştım bunları.

Hem insan şu hayatta neleri neleri aşıyordu.

Adımlarımın hızını azalttığımdan on dakikalık yolu yirmi beş dakikada gelmiştim, zerre kadar mahcupluk da duymuyordum. Tahmin edildiği üzere buluşacağımız yerin tam önündeydim ve Cengiz yine ortalıkta yoktu.

Ekürisini ya da bu deyimi bana kazandıran Furkan'ı da ortalıkta görmediğime göre galiba bugün yine ve yine yalnızdım.

Düşünüldüğünde tek başıma olmam bu iki seçenekten çok daha iyiydi.

"Ahu?" Adımın seslenilmesiyle kulaklığımın tekinin çekilmesi aynı anda gerçekleştiğinde, elimi kalbime götürerek arkama döndüm. Cengiz'e "Korkuttun," derken kulağımdaki diğer kulaklıktan da kurtulmuştum.

"Kusura bakma, bir saattir bekleyen sen olmadığın için beni görmek korkutmaz diye düşünmüştüm."

Ya sabır.

Gerçekten ya sabır.

Yenmeye çalıştığım sinirim kulaklıklarıma dolaşıp düğüm haline gelsin istiyordum, belki bu sayede dilim de gördüğü görüntüye özenir de kelimeler boğazıma falan düğümlenirdi. Ama tabii ki öyle olmadı.

"Yani ben Timuçin ya da Furkan'ı görürüm sanmıştım, ondan korktum herhalde. Asıl sen kusura bakma."

Meydan okurcasına gözlerine baktığımda Cengiz tek kaşını kaldırdı, "Furkanlar ne alaka şimdi?" diye yüzsüzce sorduğunda kendi kendime güldüm. "Hiç."

"Furkan kulüpten ayrıldı biliyorsun değil mi?"

Umarım Furkan kadar başına taş düşerdi, eğer o olmazsa Timuçin kadar taşlar da iş görürdü.

"Biliyorum," diye kısa kestim. "Benim yüzümden geç kaldık zaten istersen daha fazla geç kalmayalım da bir an evvel bitirelim?"

"Aynen."

Harika diye geçirdim içimden, çocuğu ayda yılda bir yalnız yakaladığım yetmiyormuş gibi bir de kelime tasarrufu modunu açtığı güne denk gelmiştim.

Aman neyse, dedim içimden. Zaten az önce de dediğim gibi ben Cengiz meselesini çoktan aşmıştım. Bugün yüzüne bile minimum bakarak günü tamamlayacaktım, sonra da def olup evime gidecektim. Benim beyin hücrelerimin centilmenlikten kilometrelerce uzak öküz erkeklere ayıracak mesaisi yoktu.

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now