Nisan söylenmeye devam ederken Sare araya girdi. "Baya kötü bir bahaneydi tamam ama yazmak için sebep arıyor işte, bir bakımdan tatlı sayılmaz mı?"

"Sayılmaz Sare," diyen Nisan net bir sesle konuştuğunda "Acımasızsın," dedim arkadaşıma bir çırpıda. "Hadi ya? Hani havalıydım Ahu, öyle diyordun beni torpille üst kattaki staj bürosuna sokarken?"

Nisan iki saniyede ağzımın payını verince gözlerimi Sare'ye çevirdim ve ben bir şey diyemiyorum bari o desin diye gözbebeklerinin içine baktım. Tam arkadaşım onunla baş edecek diye sevindiğim sıralarda mutfağı dolduran diğer bir telefon sesiyle omuzlarım düştü. "Bu evde benden başka herkesin telefonu çalıyor anasını satayım, bıktım artık."

Sinirle tezgahtaki hoparlörüme yöneldim ve ekşi sözlükte önerilen Hintçe şarkılardan şu sıralar favorim olan Lut Gaye'yi açtım.

"Ya sabır gerçekten," diyen Nisan çorbayı daha hızlı karıştırarak güya bana tepkisini belli etmenin yeni bir yolunu bulduğunu zannediyordu, tek yaptığı ise daha dün pırıl pırıl yaptığım ocağımı kirletmekti.

"Off! Mahvettin her yeri, elinden hiçbir iş gelmiyor, gel de şunları doğra bari." diyerek sabah bembeyaz ama şimdi krem rengi olan ocağıma yürüdüm. Aynı sırada da kapı çalmıştı. Ben ocağın başına geçtiğimden ise kapıyı açma işi Nisan'a kalmıştı.

Söylene söylene kapıyı açan arkadaşımı umursamadan açtığım şarkıya eşlik ettim. 'Baya iyi şarkı,' düşüncesine iyice kapılmıştım. Annem yıllardır Arnav Arnav diye boşuna ölmüyordu demek ki.

"Oo kolay gelsin," diyen bir erkek sesi mutfakta kendine yer bulduğunda büyümesini engelleyemediğim gözlerle Batuhan'a baktım. An itibariyle erkeklerin basitliği karşısında şaşkına dönmüştüm.

Basitlik derken karakterden bahsetmiyordum tabii ki, hayatları basit bir denklem üzerine kuruluydu, hesap kitap yapmıyorlardı. Yazmak isteyen yazıyor, gelmek isteyen de geliyordu. Türlü senaryolarla yazmamalarına neden bulmak aptallıktan başka bir şey değildi.

"Batuhan?" dedim büyük bir samimiyetle, biz kader arkadaşıydık ama o bundan henüz bir haberdi. "Bu evde beni güler yüzle karşılayan tek kişisin Ahu, valla çok sağ ol."

"Neden acaba?" diyen Nisan alaycı bir gülümsemeyle konuşurken gözlerimle çorbayı karıştırmasını emrettim ve mutfaktaki sandalyelerden birine oturan Batuhan'ın karşısına geçtim. Gözlerini bir saniye olsun arkadaşımdan çekemiyordu, acaba ben de Cengiz'e bakarken böyle mi gözüküyordum?

"Olur mu öyle şey? Nisan bugün biraz gergin," diyerek açıklama yaptığımda Batuhan kaşlarını kaldırdı ve "Sadece bugün mü?" diye sordu. Sırıtarak "Yani bugün diğer günlerden daha fazla gergin, annesiyle babası gelecek," dedim.

Batuhan hayatının fırsatını yakalamış edasıyla masanın üstünde duran fasülyelere yöneldi ve "Ciddi mi?" dedi. "Hazırlıklar falan onlara mı?"

Nisan "Evet," diyerek az öncekilere oranla daha alçak bir tonda konuşunca Batuhan bu desibele bile özlem duymuşçasına gülümsedi. "E gelmişken yardım edeyim bari? İşiniz çoktur şimdi sizin?

"Sen yemek yapabiliyor musun ki?" diye soran arkadaşıma Batuhan "En azından denerim?" diye karşılık verdiğinde bir anlığına kulaklarım diğer hiçbir sesi duymadı.

Kulağa çok yavan gibi gelen bir cümle kurmuştu ama o ufacık teklifi zihnimde güçlü bir rüzgarın esmesine sebep olmuştu. Kurtulmak için halının altına süpürdüğüm tüm o düşünceler, kabullendiğimi sandığım acı, kafa karışıklığı, kısacası hepsi. Bir anda etrafa saçılmıştı, özellikle de  kalbime doğru yerlere. 

Ahu ile CengizOnde histórias criam vida. Descubra agora