"O üzerimde mi şuan? Üzerim de mi Milhan? Al lütfen," Derince solup kendini sakinleştirmeye çalışırken kaskatı kestiği bedenini çeviremeden kafasını bana doğru döndürdü ve ekşittiği yüzüyle olduğu duruma karşın rahatsızlığını belirtti. Elimi uzatıp yusufçuğu tutmaya yeltendim lakin benden önce davranıp uçarak uzaklaştı. Odada artık daha az kalmış, çoğu açık pencereden girmişti. Vefa baştan ayağı tüylerini ürperterek titremişti. Küçücük böcekten korkarken yaşından da mı utanmıyordu bu adam?

Daha fazla oyalanmadan bir iki kez daha Mısra'yı aradım lakin ulaşmak mümkün değildi. Salondan geçip montumu askıdan aldığım gibi üstüme giyindiğimde Vefa hararetle; "Nereye gidiyorsun?" Diye sordu, aslında dönüp benim ona; 'Asıl sen niye hâlâ gitmiyorsun?' Diye sormam gerekiyordu lakin zamanımı Vefa'nın telaşeleriyle harcayamazdım. "Doktoruma." Arkamı dönüp ayakkabılıktan spor ayakkabılarımı aldığım sıra Vefa, bu ayak üstü konuşmamıza dahi saygısından ötürü hemen arkamdan dolanıp karşıma geçti ve hafiften eğilip göz temasımızı kurarak, "Ne demek doktoruma? Bak," Bedenini bükmek meşakkatli olunca direkt tek dizi üzerinde yere oturdu ve o şekilde devam etti, "Bak ben şu an neler oluyor gerçekten anlamıyorum. Uyandığımda evde sayamadığım kadar yusufçuk vardı," Göz ucuyla ona baktığımda aldığı o küçük karşılıkla hemen pür kesilmiş ona bir açıklama yapacağımı sanmıştı, aksine; "Sana Mısra'nın yusufçukları var demiştim." Diyerek tekrar o güne dönerek bana inanmayışına sitem ettim. Elleri pes eder gibi iki yanına düştü.

"Milhan," ayakkabımı giyinme işim hallolduğunda dikelip montumu son kez omuzlarımdan silktim. "Mısra'ya ne oldu? Neden o kadın ortada yok ve sen Allah aşkına nereye gidiyorsun?" Kafamı çok eğmeden göz kapaklarımı indirip aşağıdan bakan bedene çevirdim irislerimi.

"Yusufçukları bildiğimi anlamış olmalı ama inan şuan neden hepsinin evin içinde serbest bırakıldığını bilmiyorum. Daha önce hatırladığım kadarıyla abisinin bedeninde ki tek işlenmiş leke bir yusufçuk dövmesiydi. En başından belliydi Deniz'le olan bağlantısı. " Elimi kaldırıp parmaklarımı açarak avucumu işaret ettim, Vefa'nın az çok kafasında Deniz'in avuç içinde ki yusufçuk dövmesini canlandırmasını umarak. "Tam avuç içinde." Omuzlarım aniden düştüğünde bilinmezliğin ortasındaydım. "İnan bende bilmiyorum Vefa. Yusufçukları saklayan Mısra'ydı şüphesiz onları evin içinde serbest bırakanda o." Ne kadar düşünürsem düşüneyim pek dolu sonuca ulaşamıyordum. "Mısra'nın bana anlatamadığı bir şey var. Bunlarda bir işaret, bir mesaj ama ben çözemiyorum." 

Sıkıntıyla iç çekip, "Neden her şeyin bu kadar karmaşık?" Dedi, bilek içimi çevirip saate baktığımda daha fazla geç kalmamak adına kapıya adımladım.

"Her şey bu yüzden benim suçum ya Vefa. Eğer önemli olan şeyleri hatırlıyor olsaydım bugün bu halde olmazdım." Kapıyı açtığım da tekrar arkama dönüp, "Bundan sonrasını ben dahi kestiremiyorum, o yüzden beni dikkate al; git ve kendi çizdiğin hayatı yaşa. Uzakta kal yoksa senin içinde bir şeylere geç kalınmış olabilir." Holün ortasında ne yapacağını şaşırmış adamın o parlayan gözlerine son kez baktım ardından sırtımı ona doğru döndüğümde, "Anlaşma bitti. Bir daha gelme." Dedim ve kapıdan çıktım. Henüz yüzüme çarpan sert rüzgar ellerime ulaşmadan ceplerime yerleştirdim, hava kırılmamış bir türlü ilkbahara geçememiştik. Gök yalancı baharını sürdürse de gören gözle, yaşayan beden bir olmuyordu. Buradan hastane yürüyerek yirmi beş dakikaya tekabül ediyordu ve o kadar zamanım olmadığını bildiğim için arkamdan gelecek her arabaya baktım. Kafam montumun yakaları arasına sinmiş, yüzüm artık hissedilemez hale gelmişti. Ne kadar süre gittim bilmiyorum ama yanımda bir ara durduğunda bakışlarım anında, yavaşça açılan cama kaymıştı.

"Milhan bey, merhaba. Nereye böyle?" Stresli nefesim görünür bir halde soğuk havaya karışırken camdan kolunu uzatıp kafasını yukarı kaldıran kadına baktım. "Hastaneye." İsmi gibi zümrüt gözlerini hafiften kısarken "Merkeze kadar size eşlik edebilirim." Şöyle kafamı kaldırıp ne kadar yol kat ettiğime baktığımda henüz yarısına bile gelemediğimi anlayınca "Olur, sağ olun." Dedim arabanın yanından dolanıp hemen ön koltukta yerimi alırken. Bu defa yalnızdı ve yanında ki adam yoktu. Araba hareket ettiğinde dikiz aynasından boş olan arka koltuğa ve oradan da arka camın gösterdiği kadarıyla kimsenin geçmediği yola baktım.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin