37.BÖLÜM: Paramparça

En başından başla
                                    

Dük Aaron da yukarı çevirdi başını ve beni görünce saygıyla eğdi. "Geri döndünüz değil mi, Sayın Kont?"

Cevabını merak ettiğim soruyu benim sormaya dilim varmazdı. Aaron'un sorusuyla Percival benden bakışlarını kaçırdı. "Şimdilik öyle görünüyor."

Hızla arkamı dönüp kamaraya doğru yürürken Aldous arkamdan geliyordu. "Onunla konuşmayacak mısın?"

Yumruklarımı sıkarken başımı iki yana salladım ve kamaraya girdim. "Hayır."

Masaya yaklaşıp tutundum. İçimde bir ateş yanıyordu. Büyük bir öfke hissediyordum.

"Beatrice," dediğinde sözünü kestim.

"Onun hakkında konuşmak istemiyorum Aldous. En zor zamanımda yanımda değildi. Bunca vakit ortada yoktu. Şimdi varlığı hiçbir şeyi değiştiremez."

Masanın karşısına geçip yumuşak koyu gözleriyle sinirden çenesini sıkan bana baktı. İçindeki endişeyi görebiliyordum. Onu yeniden öncelik olarak daha geriye atmamdan korkuyordu. Percival varken bana asla onun kadar yakın olamamıştı.

"Richard'ı ülkeye geri götürmek istediğine emin misin?"

Yutkunarak başımı salladım. "O benim kanımdandı. Bir prensti. Aramızdaki gerginlik naaşına saygı duymamı engelleyemez. Hak ettiği şekilde gömülecek. Babamın ve ağabeyimin yanına."

Koltuğa oturup başımı yere eğdim. Parmaklarımı birbirine geçirip üzgün olduğumda yaptığım gibi onlarla oynamaya başladım. "Onu öldürmekten vazgeçmiştim," diye fısıldadım. "Aklı yerinde değildi. Onu ülkemize geri götürüp hekimlerin ilgilenmesini sağlayacaktım. Bir yerde kilit altında tutabilirdim. Yanımda olmak dışında bir şey istemiyordu. Tahta çıkmasının mümkün olmadığını anlayınca bana boyun eğerdi. Bundan emindim." Öfkeyle mırıldandım. "Lakin o bir anda ortaya çıktı ve kardeşimi öldürmeme neden oldu!"

Aldous önüme dizlerini kırarak oturup göz hizama indi. "Onu geri gönder Beatrice. Ünvanlarını ondan al. Hazinesini ver ve bunca zaman neredeyse oraya gitmesini iste." Dudaklarımı ısırarak ona baktım. "Bu hepimiz için en iyisi olur. Senin, onun ve..." Gözlerini kaçırdı. "Benim için."

Endişesi buram buram okunuyordu. Küçük bir çocuk gibi onu geri göndermem için neredeyse bana yalvaracaktı.

"Aldous," diye mırıldandım. Burukça gülümsedim. "Sana sarılabilir miyim?"

Ondan daha önce böyle bir şey istememiştim. Şaşırdı fakat hemen ayağa kalktı ve ellerimden tutarak beni de kaldırdı. Kollarımı boynuna doladığımda belimi sıkıca kavradı. Yüzümü göğsüne gömdüm.

Ona sarılmak Percival'a sarılmak gibi hissettirmedi. İkisi de oldukça farklı insanlardı. Percival'a her sarıldığımda büyük bir güven duygusu içimi kaplardı. Kendime güvenim geri gelir, güçlenirdim. Aldous'a sarıldığımda ise sanki o güçleniyor gibiydi. Sanki onun sarılmama ihtiyacı var gibi.

Elini kaldırıp ıslak saçlarımı okşadı. Kral Charles'ın sarayından ayrılmadan önce banyo yapabilmiştim. Bir süre gözyaşlarımı akıtmak istedim ailem için ama Aldous yanımdayken ağlayamazdım. Hiçbir şey böyle olsun istememiştim. Öylesine üzgündüm ki... Bir kaya olsam binlerce parçaya bölünmüştüm şimdiye dek.

Ayrıldığımızda dinlenmem için beni yalnız bıraktı kamarada. Günlerin yorgunluğu ve kasveti çöktü üstüme. Küçük yatağa uzanıp kapattım gözlerimi. Yanımda yine annemin hayalini gördüm.

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin