~Doğruluk mu cesaret mi? ~

Start from the beginning
                                    

Sesi titredi. Titreyen sesi beni ebedi bir hisse sürükledi. Suçluluk hissine...

Ona bunu yapmaya hakkım yoktu. Benim yüzümden bunları yaşaması adil değildi. O beni yaşatmışken benim onu öldürmeye hakkım yoktu. En azından bir kez ona karşı cesur olup açıklama yapmalıydım. Bunu hak ediyordu. Bu yüzden derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım.

"Kesinlikle bir filmde oynamalı."

Minho'nun kapıya bakarak alaycıl bir tonda söylediği anlamsız sözlerini umursamamaya çalışarak kolunu sıktım ve dişlerimin arasında olabildiğince sessiz bir şekilde konuştum.

"Sen saklanıyorsun! Hem de hemen! Ve ben Seong'u gönderene kadar o siktiğimin sesini çıkarmıyorsun!"

"Yaa?" Dedi alaycı bir tonda ve dudağını hafifçe yukarı kıvırıp ekledi. "Peki bunu niye yapacakmışım?" İddialı ses tonu ve kendinden emin bakışları beni iyiden iyiye krize sokarken tutuşumu sıklaştırarak derin bir nefes aldım. Zamanım gittikçe daralıyor gibi hissediyordum. Hemen bir şeyler yapmalıydım.

"Seni görmesini istemiyorum tamam mı? Bir de bunu yanlış anlayıp kafasına taksın istemiyorum. O bunları hak etmiyor. Senin gibi bir şerefsizin anlattığı yalandan masallar yüzünden onu daha fazla endişelendiremem." Öfkeyle kaşlarımı çatarak konuştuğumda yüzündeki gülüş soldu ve duruşunu dikleştirip bana yukarıdan bakarken tek kaşını havaya kaldırdı. Sinirlenmişti. Çenesini gerip dilini yanağının içinde yavaşça gezdirdi.

"Biliyor musun o herifin ne düşünüp düşünmediği ya da ne hissettiği sikimde bile değil." Ben öfkeyle söylediği sözlerini kaşlarımı çatarak dinlerken o bir an duraksamadan kolunu sertçe çektiği gibi elimden kurtardı ve sinirle kapıya doğru döndü. Adımlamaya başladığındaysa ne yapacağını anladığım için bir anlık korkuyla yeniden kolunu tuttuğum gibi kendime çektim ve gözlerimi sıkıca kapatarak ilk aklıma gelen şeyi söyleyiverdim.

"İhaleden çekilirim."

"Ne?"

Sözlerim kulaklarımda yankılanıyordu. Daha ben bile ne dediğimi bilmezken onun da şaşkınlıkla sorduğu sorusuyla iyice çıkmaza girmiştim. Ne yaptım ben sorusu beynimi ele geçirmiş vaziyetteydi ama artık çok geçti. Demiştim artık. Bu yüzden gözlerimi açıp bana büyük bir şaşkınlıkla bakan gözlerine dokundurdum bakışlarımı. Öfke ve şaşkınlık harmanlanmıştı kahvelerinde..

"Duydun işte."

Yeniden dile getirmeye cesaretim yoktu. Zira tam bir yıldır o ihale için varımı yoğumu ortaya koymuştum. Sözlerim ilk kez benim bile canımı yakmıştı.

"Sen.." dedi ne diyeceğini bilemez bir ifadeyle ve sinirle ellerini ensesine koyup saçlarını karıştırdı. Öfkesine hakim olmaya çalışırken yapardı bunu. "Cidden Han Jisung! Tam 500 milyar won koydum önüne! Tanrı aşkına tam 500 milyar wonu hiç acımadan yırtıp attın sen! Ama sırf o.. sırf o bizi görüp yanlış anlamasın diye... Sırf o piç üzülmesin diye..ahh sikeyim!"

Daha çok hayret saklıydı sözlerinin tonunda. İnanmak istemiyor gibiydi. Bakışları bile şokla aralanmış ve öfkeyle yoğrulmuştu. Ben dişlerimi sıkıp diyecek bir şeyim olmadığı için sustuğumda burnundan sert bir soluk çekti içine ve histerik bir tebessüm takındı suratına. İçindeki öfkeyi ele verir cinsten bir tebessüm...

"Ne o? Yoksa unutamadığını düşündüğü eski sevgilinle seni yakalarsa artık peşinde köpek olmaz diye mi korktun?" Sözleri dişlerimi sıkıp kaşlarımı daha da çatmama sebep olurken daha fazla oyalanmamak adına kolundan tuttuğum gibi "Sikerim seni de laftan anlamaz o küçük beynini de!" Diyerek onu karanlık koridora doğru sürükledim. Bana karşı koymadan onu sürüklememe izin verdi. Sonunda koridora geldiğimiz gibi onu duvara yaslayıp elimi kaldırdım ve işaret parmağımı yüzüne doğrultup tehdit edercesine salladım.

SOKAK LAMBASI • MinsungWhere stories live. Discover now