30.BÖLÜM: Avuçtaki Kan

Start from the beginning
                                    

''Anthony!'' Anthony seslenmemle hemen içeriye girdiğinde Aldous'un arkasından çıkarak elimle ağabeyimi gösterdim. ''Çadırına götür ve önüne muhafızlar koy. Ben söyleyene kadar dışarıya çıkmayacak.''

Anthony gözlerini irileştirdi lakin ciddiyetimi görüp boyun eğdi. Ağabeyime yaklaştığında ağabeyim geriye doğru adımladı. ''Benimle böyle mi başa çıkacaksın kardeşim? O çadırdan çıkamayacağımı mı sanıyorsun?''

Dişlerimi sıkarak ona yaklaştım. ''Seni senden şüphe duymamak için oraya gönderiyorum. Eğer ki emrime itaat etmez ve çadırdan çıkarsan o zaman bilirim ki; düşman safındasın. Karar senin ağabeyciğim.''

Birbirimize şimdiden düşman gibi bakarken çadırda kalacağını düşünmüyordum. Yine de son kez şansımı denemek istedim. Ağzını açıp bir şey söyleyecek gibi oldu. Burnundan alaylı bir nefes bıraktı. Bana acıyarak baktı. "İktidar arzusu senin vicdanını yok etmiş. Ne yazık ki bu ülke de halk da senin ellerine kalacak.'' Ardından çadırdan çıktı. Anthony bana baktığında başımı salladım. Emrimi yerine getirmek için o da arkasından çıktı.

Ağabeyimin gitmeden önce kurduğu cümleler beni daha da öfkelendirdi. İçim alev alev kaynıyordu. Her şeyi, herkesi yakmak istiyordum. Ve bugün anlamıştım ki; taht için yoluma çıkacak kimseyi sağ bırakamazdım. Ağabeyimi de. O Richard gibi değildi. Benim en büyük düşmanım olabilecek biriydi. Söyledikleri beni çelişkiye düşürmüştü. Dayısı ile tesadüfen karşılaşmışlar gibi sohbet etmek değildi herhalde niyeti. Belki de saf değiştirip onunla birlik olup karşımda yer alacaktı. Eğer ağabeyimin yaşadığı öğrenilirse bir daha tahta varis olmam mümkün değildi. Onu dışarıdan biri yaşadığını öğrenmeden öldürmeliydim.

🏹🏹🏹

"Beni öldürürsen olacakları söyleyeyim sana. Ordum dönmediğim için esir tutulduğumu düşünecek. Savaşa gireceksin. Kazanabilirsin lakin çok askerin kanı dökülecek. Ve üç ülkeye karşı gelmiş sayılacaksın. Üstelik ağabeyim Kral Charles oldukça öfkelenecek. Belki sen onunla da savaşmak isteyebilirsin. Ama emin ol ki kral baban geri çekilmek zorunda kalacak. Çünkü kraliçe ablamı öldürdüğü için vicdanı sızlayacak. Ağabeyim de onun bu zaafını kullanıp ülkenizi kuşatacak. Olacaklar bunlar prenses. Beni öldürmek istediğine emin misin?"

Arthur'un söyledikleri benim de aklıma gelmemiş değildi. Onu öldürmem demek daha büyük bir savaşa girmemiz demekti. Onu esir tutmam demek de Kral Charles'ın bize daha büyük bir öfkeyle saldırmasıydı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Onu daha fazla burada tutamazdım lakin ağabeyimin hayatta olduğunu öğrenmişti.

"Seni salmak isterim Arthur. Fakat bir anlaşma yapacağız. Şartları da ben belirleyeceğim."

Arthur oturduğu sedirde iyice yayılarak şarap dolu kadehini ağzına götürdü. Keyifle güldü. "Köşeye sıkıştın Beatrice. Buraya kadar. Şartları sen değil, ben belirleyeceğim."

Çenemi sıkarak kendimi bir çıkar yol bulmaya zorladım. Zihnim hiç olmadığı kadar boştu. Dediği gibi köşeye sıkışmıştım.

"Şartların neler?"

Bu soruyu soracağım bile aklıma gelmezdi. Savaşa girmeden önce kazanma şansımız yüksekken düşman ummadığım biri çıkmıştı. Artık ipler onun elindeydi.

"Yeğenim Edward'ı yönetmeye çalışmanı görüyorum. Onu manipüle ederek hakkı olan tahttan vazgeçirmişsin. Edward benimle gelecek. Sende Kral Lui'ye gidip Richard'ın cezasını sonlandırmasını söyleyeceksin. Ardından ağabeyinin yaşadığını itiraf edecek ve tahttaki hakkından feragat edeceksin. Edward hak ettiği gibi baban ölünce tahta geçecek, ardından da Richard. Sen ise uzaklara gideceksin. Kendine yeni bir hayat kuracaksın ve prenseslik saçmalığını bırakacaksın. Eğer şartlarımı sağlarsan yaşamana izin verilecek. Krallığınız da parçalanmamış olacak."

GAYRİMEŞRU PRENSESWhere stories live. Discover now