BÖLÜM 4

1 0 0
                                    

Günlerce süren yolculuktan sonra karşılarında demirden yapılma surlar görmüşlerdi. Surun kapısına yaklaştıklarında gökten bir yarılma sesi duymuşlardı. Ve o anda şehrin giriş kapısının önüne birisi inmişti. Yaklaşık üç metre uzunluğunda iri yarı altın zırhları olan birisi... Cüssesiyle neredeyse Güneş'in bile ışığını kapatmış ve grubu karanlıkta bırakıvermişti. O yere ayak bastığında yeryüzü sallanmış ve gruptakilerin atları korkup toynaklarını havaya kaldırıp çılgınca kişnemeye başlamışlardı. Gruptakilerden bir kısmı atlardan düşmüş ve diğerleri de düşmemek için atlarından inmişlerdi ve adım adım muhafıza yaklaşmışlardı. Serbay ile Rahip Arthur öne çıkıp muhafıza kapıdan geçmek istediklerini söylemişler ancak muhafız içerideki tehlikenin dışarı sıçramaması için Tanrı tarafından gönderilmiş bir koruyucu olduğunu ve bu yüzden onlara içeri giremeyeceklerini söylemişti. Sonra o gür ve güven veren sesiyle şöyle seslendi,

''Ey ölümlüler! Evinize geri dönün.''

Serbay kafası havada muhafıza seslenir,

''Buraya bizi eve postalaman için gelmedik. Bilmeceni sor da içeri girelim.''

Muhafız Serbay'a doğru eğilerek,

''İstediğin gibi olsun küstah şey.''

Sonra gruba yöneldi ve yüksek sesiyle onlara şöyle seslendi,

''Izdırap dolu bir ölümü göze alıyor musunuz?''

Sesi grupta bir fırtına etkisi yaratmıştı. Az kalsın uçuyorlardı. Bu söz üzerine grup üyeleri tedirginlikle birbirlerine bakmaya başlamışlar ve içlerinden bazıları geri dönmeyi düşünmüşlerdi. Grup içinde mırıldanmalar başlamışken Kartal Baş kafasını arkasına dönüp bağırdı,

''Sizin iradeniz bu mu?''

O esnada Azor'un da orta sıralardan seslenişiyle artık karar verilmişti,

''Biz kararımızı verdik, dönmeyeceğiz!''

Gruptan bazılarının içinde Kartal Baş'ın kendi fikirlerine saygı duymamasından dolayı öfke oluşmaya başlamıştı. Bu Serbay denen cin ortaya çıktığından beri Kartal Baş'ın gruptakilere olan davranışları değişmiş gibiydi. Serbay ne derse ona kulak veriyordu. Kartal Baş'tan habersiz arka sıralarda bununla ilgili sessizce konuşurlarken Muhafız gruba doğru seslenmişti,

''Madem öyle sorunuz geliyor, sadece iki hakkınız var.''

Herkes biranda gözlerini muhafıza çevirmişti ve meraklı bakışlarla beklemeye başladılar. Muhafız devam etti,

''Söyleyin bakalım, cennete girmenin anahtarı nedir?''

Serbay, kendini durduramaz halde soruya atlamıştı,

''Mücadele etmek tabi ki de!''

Kartal Baş bu cevabın doğruluna koşulsuz inanmış halde kafasını sallıyor ve Serbay'a doğru gülümsüyorken Muhafız, Serbay'a dönerek,

''Yanlış cevap küstah!''

Serbay'ın heyecandan sırıtmış yüzü biranda ekşimeye başlamıştı. Gruptakiler ona çatık kaşlarla bakmaktaydı. Sonra Rahip gözlerini Serbay'dan Muhafıza çevirmiş ve cevabı vermişti,

''Merhamet etmek!''

Muhafız bir süre öylece bakmıştı donuk bir halde. Azor ve Kartal Baş terlemeye başlamıştı ve yutkunuyorlardı. Eğer yanlış bir cevap vermişlerse bütün her şey içinden çıkılmaz bir hale bürünecekti. Muhafız ise kenara doğru birkaç adım çekilmiş ve grubun tam karşısında kapı görünmüştü. Kapı yavaşça kendiliğinden açılmıştı ve o anda ilk olarak Serbay atına atlamış ve gruba seslenmişti,

ŞEYTANLA ANLAŞMA: İLK İMZAWhere stories live. Discover now