7. Bölüm ☾

1.9K 91 8
                                    

ŞEHİR ORMANI, Ev

Güneşli bir sabahtı. Gün ışığı, insanın tenini ısıtıyordu. Yapraklar doya doya bunun tadını çıkarırken, gizledikleri evin içindeki ortam daha farklıydı. Evet, çok yol kat ediliyordu. Beatrix olayından sonra, Caleb ve Heaven intikam için hazırlıklara daha da ağırlık vermişlerdi. Bir sene olmuştu, elinde sonunda bir tarafın artık yenilmesi ve bir tarafın kazanması gerekiyordu. Bu ya Heavenlar olacaktı, ya da Heyos ya da Dobrota. Her zaman sadece bir taraf kazanırdı, her zaman bir taraf daha güçlü olurdu. Omnia ise hepsinden güçlüydü ve o kazanacaktı, hem de ailesinin öcünü almış olacaktı. Zamanlarının az kaldığını hissediyordu, bir an önce yandaş toplamaları gerekiyordu. Evet, Heyos'a karşı Dobrota ile birleşmek de bir seçenekti, ama bu Caleb'a haksızlık olurdu. Ailesine en büyük ihaneti Heyos değil Dobrota yapmıştı zamanında.

"Caleb, üç alfayı da buraya çağırır mısın?" dedi o sabah Heaven ansızın. "Bir saat ver sadece, ortalığı adam akıllı toplamaya fırsatımız olamadı. Ben buraları halledeyim ilk. Sonra da Beatrix'in ailesini ziyaret edeceğim. Eve geldiğimde burada olsunlar, lütfen."

Caleb o gün kırmızılar içinde ve dağınık saçıyla model dergilerinden çıkmış gibi görünüyordu yine. Çok nadir taktığı yuvarlak altın rengi gözlükleri burnundaydı çünkü uzun süre bir şey okuyunca gözleri başını ağrıtıyordu. Deri koltuk üstünde bağdaş kurmuş, Heyos ve Dobrota
belgelerini karıştırıyordu. Kayda değer bir şey bulabileceği ümidi vardı içinde. Bu belgeleri almak için cidden güzel ajanlık yapmıştı.

"Aklında ne var?" dedi gözlüklerinin üstünden ona bakıp. Kaşları biraz havaya kalkmıştı çünkü Heaven'in alfaları görmek istemesi saçmaydı. Onlarla ihtiyaçları olmadığı sürece iletişim kurmaları saçmaydı ve şu anda da ihtiyaçları yoktu.

"İkizler dışında da bize yardım edecek insanlara ihtiyacımız var, Caleb. Onlar çok kalabalık ve de güçlü. Samatha bile öyle. Onlara intikamımızda ihtiyacımız var. Eninde sonunda ortada bir savaş olacak ve bunu dört kişi yapamayız."

Caleb derin bir şekilde nefesini verdi. Heaven doğru söylüyordu, gerçekçi olmak gerekiyordu. Evet, çok güçlüydüler ama savaş çok ayrı bir şeydi. Kendilerini koruyabiliyorlardı, onları öldürebiliyorlardı, onlara zarar verebiliyorlardı. Yine de intikam için başkaları da gerekiyordu.

"Peki, onları arayacağım. İkizleri de aramalı mıyız?" dedi Caleb dikkatini tekrar elindeki
belgelere vererek.

"Evet, onlar da yandaş aramaya başlasınlar."

O sırada Beatrix, gözlerini kaşıyarak merdivenlerden aşağıya iniyordu. Üstünde Heaven'ın ona verdiği uzun siyah bir tişört ve altında da bir şort vardı. Saçları dağınıktı ama hala dümdüz sırtına dökülüyordu. Sıcaktan yanakları kızarmış ve uykusuzluktan gözleri şişmişti. Burnunu kaşıdıktan sonra, son basamaktan indi ve salonda ona bakan iki çift göze kafasını kaldırdı. Caleb, gözlüğünün kattığı ciddiyetle ve hafif kaşları çatık ona bakıyordu, Heaven ise birkaç saniye sonra bir şey demeden işine döndü. Yerleri vileda ile siliyordu ve bunu o kadar hızlı yapıyordu ki Beatrix gözleriyle onu takip edemiyordu.

"Ceza olarak kendi yemeğini kendin yapacaksın, kaçak," dedi Caleb. "Ayrıca benim gibi bir aşçıyı sinirlendirmek büyük bir aptallıktı, bücür. Ben yemek yaparken kaçmak, ha? Bu yeni nesil gençlerde de hiç terbiye yok."

Beatrix, sinir bozucu bu şahsiyete göz devirerek karşılık verdi ve ayaklarını süre süre mutfağa doğru geçti.

"Yaşlılara göz devrilmez," dedi Caleb yine sırıtarak. Eski Caleb geri dönmüştü ve bu kaçağın çekeceği vardı. Özellikle de Heaven yokken. Her şeyin bedelini bugün Caleb'in alay oyuncağı olarak ödeyecekti.

Gücün Ötesinde I | UYANIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin