Omuzlarını kaldırıp indirdi.
"Neden geldim o halde?"

"Bilmem, neden gittiğini bilirsem bunu da çözebilirim."

Bahçenin insandan arındırılmış uç noktasına doğru yürümeye devam ettim.

"Her zaman böyle miydin? Şüpheci ve mesafeli."
Kolasından bir yudum aldı. Elimdeki tabağa baktım. İştahım tümden kaçmıştı. Tabağımı koyacak ve oturacak bir masa aradım. Bulamayınca bahçeye belli aralıklarla konulmuş banklardan birine geçtim. Müzik, uğultu, gülüşmeler... hepsi geride kalmıştı.

"Peki ya sen? Her zaman böyle misin? Tanımadığın birilerine yardım etmeye çalışan bir kahraman."

"Aslında tanımadığım kimseye yardım etmem pek." dedi yanıma oturarak.

"Yani beni tanıyorsun." Sodamı yudumladım.

"İsmini burada duymayan yoktur herhalde."
Gözlerime bakmadan konuşuyordu.

"İsmimi duyman beni tanıdığın anlamına gelmez."

"Evet, biliyorum."

Kucağımdaki tabağı kenara koydum ve ona baktım.
"Sana bir kez soracağım. Benden ne istiyorsun?"

Gözlerimin içine baktı. Bir, iki, üç. Yine bakışlarını kaçırdı.
"Seni tanımak ve sana yardımcı olmak istiyorum."

"Senden böyle bir şey istemedim. Kimin istediği de önemli değil bana yardım etmek zorunda değilsin."

"Bazen bazı durumlarda kişinin ne istediğini sormadan ona yardım edersin Bade. Mesela boğulmak üzere olan birini yardım istemese de kurtarırsın ya da yanan bir kişiyi ya da binadan atlayan birini ya da..."

"Ölmek üzere olan birini. Tamam, seni anlıyorum ama ben bu dediklerinin hiçbirine girmiyorum."

"Bence hepsine giriyorsun." dedi kendinden emin bir şekilde.

"Sude mi anlattı hayat hikayemi? Fatih mi? Kim anlattıysa onunla çöz bu konuyu o zaman. Bir daha karşıma çıkma!"

Tabağımı alıp yanından kalktım.
"Atilla." dedi aniden. Olduğum yerde donup kaldım. "Atilla söyledi."

Elimdekilerle birlikte bir hışım yanına gittim. Onları hızlıca bankın üzerine koyup yere çömeldim gözlerine daha iyi bakmak için. Gören ona olan aşkımı ilan ediyorum falan sanırdı herhalde.

"Onu tanıyor muydun?"

"Çok yakından." Uzaklara baktı.

Kalbim duracaktı neredeyse. Bunca zaman sonra Atilla'dan bilgi almayı bile özlemiştim.

"Uzun zamandır tanıyormuş gibi konuşuyorsun."

"Atilla benim kardeşimdi Bade." Gözleri yaşlarla doldu.

"Ne!" Gülmeye başladım. Bir yandan da ağlıyordum. "Atilla tek çocuk, kardeşi yok ki." Sesim titremişti konuşurken.

"Onu ölmeden önce gördüğümde o da aynı şeyi söyledi." Islanan kirpiklerini sildi. Elimden tuttu ve yanına oturmamı sağladı.
"Çünkü henüz çok küçükken evlatlık verildi."

"Na-nasıl?" Anlamıyordum ya da anlamak istemiyordum bilmiyorum. Aklım karman çorman olmuştu.

"Babam bir polisti. Bazı büyük adamları deşifre etmek istediği için annemle birlikte öldürüldü. Kardeşim ve ben başlangıçta yetiştirme yurdundaydık. Sonra onu polis teşkilatının onay verdiği bir aile evlatlık aldı ve yıllar sonra da ben başka bir aileye evlatlık verildim."

"Sude gerçek kuzenin değil yani." Tüm bu olay içinde gerçekten bunu mu önemsemiştim. Gözlerimi kapattım.

"Hayır." Gülümseyerek akan gözyaşlarını sildi. "Polis bir aileye evlatlık verilmiştim. Tüm hayatımı bir polis olarak Atilla'yı aramakla geçirdim. Buldum da ama karşısına çıkamadım. Büyük bir insan olma yolunda adım adım gidiyordu. Kurulu bir düzeni vardı. Ailesi onu çok seviyor ve ona çok değer veriyordu. O zaman sessiz kalmak en iyisiydi ama sonra..."

Burnunu çekip derin bir nefes aldı.

"Düğünü olduğunda, ayrıldığında, çocuğunu kaybettiğinde... İşler iyice sarpa sarmaya başlamıştı onun için. Bir gün karakola geldi. Tolga da yanındaydı. Haneye tecavüz dediler. İlk kez yüz yüze orada karşılaştık. Sonra bir daha onu hiç bırakmadım. Başta bir kardeşi olduğuna inanamadı tabi. Sonra ailesiyle konuştu, araştırdı ve emin olduktan sonra benden yardım istedi. Bitik bir haldeydi. Yıllarca uzaktan takip ettiğim iyi eğitimli bir insanın, kardeşimin, böylesine çaresiz ve her şeyi boşvermiş bir şekilde görünmesine dayanamıyordum."

Yere bakarak konuşmasına devam etti.

"Sana ulaşmaya çalıştığı her an onun yanındaydım. Sana olan sevgisini, hislerini yüzlerce kez ağzından dinledim. Tüm o planları Sude, o ve ben beraber yaptık."

Yeniden ağlamaya başladı.

"O doğum gününde başka bir görevdeydim. Sude'yle konuşmuşlar. Ölüme gittiğini bilmiyordum. Sude'yi ikna edebileceğini, öleceğini hiç düşünmedim. Aslında aptal kafam o günkü söylediklerinden bir veda olduğunu anlamalıydı ama basireti bağlanma demek bu olsa gerek. Hiçbir şey hissetmedim." Gözleri hala o anı yaşıyor gibi yerde sabit bir noktaya bakıyordu.

"Bana gönderdiği videoyu gördüğümde her şey için çok geçti. Ona bir söz verdim. Ne olursa olsun seni koruyacak ve sana her şeyi anlatacaktım."

Gözyaşlarım gözümde donup kalmıştı konuşmasına devam ettiğinde.

"Şile'ye o yüzden gittim. Atilla'yı, yaptıklarını, her şeyi anlayabilmen için."

Tüm yapbozu çözmüştüm artık.
"O sendin. Her zamanki yerde köşede bana bakan, o terk edilmiş gibi duran eve girdiğimde beni kaçmamam için bağlayan."

"Ben sadece kardeşimin vasiyetini yerine getirdim."

Ayağa kalktım. Başımı ellerimin arasına alıp hüngür hüngür ağladım.

"Ben... Ben... Ne diyeceğimi bilmiyorum."

O da ayağa kalktı ve bana sarıldı. Onu itmeye çalıştım ama pes etmeden sıkıca tuttu beni.

"Bırak beni! Bu hayattan, her şeyden, herkesten nefret ediyorum. Bırak!" Ağlayarak debelendim kollarında.

"Anlamıyorum bizim diğer normal insanlardan ne farkımız var? Diğer insanların çekmesi gereken acı, ödemesi gereken bedeli de mi biz ödüyoruz? Mutlu olmak bu kadar zor mu gerçekten?"

Ağlayarak yüzüme baktı.
"Yaşadıkların ve yaşadıklarım için söylenebilecek bir cümlem yok. Başta tüm hatalı senmişsin gibi geldi. Kardeşimin ölümüne sebep olduğun için sana karşı öyle çok öfkeliydim ki. Ölmeni istedim senin de."

Omuzlarımdan tutup sarstı beni.

"Şile'de geçirdiğin o bir hafta boyunca peşindeydim. Günden güne eridiğini gördüm. Ölmek üzereyken seni haber veren bendim. Çünkü o gün yaptığın şey benim için çok anlamlıydı ve o gün Atilla'ya yeni bir söz verdim."

O günü hatırlamaya çalışarak gözlerine baktım.

"Seni korumak zorundayım. Artık ailemden hayatta olan kimse yok. Sadece sen varsın. Sen bana onun emanetisin. Bu yüzden bundan sonra hayatında beni çokça göreceksin. İste ya da isteme. Şimdiden alışsan iyi olur."

Beni sertçe bırakıp yanımdan ayrıldı.

Beynime hücum eden anılar, şüpheler, kaygılarla bir başına kalmıştım. Tüm bunların içinde onun için anlamlı olan şeyin ne olduğunu düşünüyordum en çok. Hayatımın bundan sonra eskisi gibi olmayacağı kesindi artık.

Görevimiz Mutluluk 2Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt