"Söylediklerin bittiyse gidebilirsin." Ona sırtımı döndüm örtünün altına girip.

"Hamileyim." dedi aniden. "Hala oluyorsun." Sesindeki ciddiyet buna sevinmemem gerektiğini söylüyordu. Kafamı hafifçe kaldırıp ona baktım.

"Ailenize küçük bir insancık geliyor. Bir güneş olamasam da belki bu sayede bir Merkür'e dönüşebilirim. Eğer şanslıysa bebeğim de halası gibi bir güneş olabilir." Elinde tuttuğu dört, beş tane gebelik testine baktım.

Bir an için geçmişte ilk gebeliğimi öğrendiğim ana gitti aklım gözümdeki yaşlarla. Mutluluğumun tarifi yoktu. Karnımda büyüyecek olan o minik yavru için bir ev olmak inanılmaz heyecanlı hissettirmişti. Doğumuma kadar her saniyemi onu düşünerek, onu düşleyerek, onu severek geçirmiştim. Atilla'ya, her şeye ve herkese rağmen...

Bu dünyaya doğamadan başka bir aleme geçiş yapmıştı minik kızım. Üstelik bunun en büyük sorumlusu bir zamanlar aşık olduğumu sandığım, beni kandırıp, kullanan sonra da bunu aşk için yaptığını söyleyen zalim bir adam, onun daha da zalim annesi -anne demeye dilim varmıyor ya neyse- ve ailesi olmuştu.

İkinci gebeliğim de Sude yüzünden sona ermişti. Bunun için kızgın değilim. Belki Cesur'un beni avucunda tutma planlarından biri olduğu için mi bilmiyorum o gebeliğime içim hiç ısınamamıştı; fakat yine de canından bir parçanın hayatından eksilmesinin üzüntüsünü yazacak bir cümle olduğunu düşünmüyorum.

Acının her şeklini tatmak sınırlı sayıda insana nasip olur ki bu konuda yetenekli olduğum için mi bilinmez kalbim mayın tarlasına dönmüştü. Hangi anıma ulaşsam büyük bir mayın patlıyordu yüreğimde. Her patlama ayrı bir yara açıp içimi burkanken kızımdan başka hiçbir şey düşünemiyordum.

Karnımda yaşayan o minik bedene gönderilen o ruhu tanımayı o kadar çok isterdim ki... Şu an yaşasaydı dört yaşlarında bıcır bıcır konuşan, etrafta koşturan, her çocuk kadar ağlayıp her çocuk kadar minik şeylere gülen bir kız çocuğu olacaktı.

Bense bazı yaramazlıklarına tebessümle karşılık verip, kriz anlarında yanında olduğumu; ona sarılarak, her gece kulağına onu sevdiğimi, yanımda güvende olduğunu ve benim için ne kadar değerli olduğunu fısıldayarak onu bağrına basan ve bunu içine işletebilmek için elinden gelen her şeyi yapan, tek dileği onunla güzel vakitler geçirip, güzel anılar biriktirmeyi amaç edinen bir anne olacaktım.

Gözyaşlarımı pijamama silip söylediklerine rağmen salt bir mutlulukla Sude'nin gözlerine baktım. Her şey geçmişte kalmıştı. Eş hakkımı da çocuk hakkımı da kaybetmiştim. Bir şeyin yokluğunu tarifleyebilmek için o şeyin varlığında tadına bakmak gerek. Ben o varlıkların tadını çok sevmiştim. Hem de her şeyden çok.

Şimdi yokluğun ne denli tarifsiz bir acıyı tetiklediğini, yokluk yaşayan insanların aynı zamanda çaresizlikle ve yalnızlıkla ne kadar zor mücadele ettiklerini anlayabiliyorum.

Yokluk; insanın canını tümüyle acıtan, cadı alevinin içinde her gün, her an cayır cayır yanıp, kül olduktan sonra yeniden büyük bir yangını başlatan anılarla baş etmeyi gerektiren büyük bir girdap gibi.

Yokluk girdabına katılan o muhteşem anların okyanusun güneş girmeyen katmanlarında unutulup gitmesine göz yumuyor çoğunlukla insan; hatta o karanlığa girip o güzel anılardan bahsedecek cesarete bile sahip olamıyor. 

Bazen bazı insanlar hayatıma dahil olup bir deprem gibi sallıyor içimdeki o derin okyanusu. Sude gibi, Kenan gibi... Ardından o güzel anılar yeniden büyük bir alev topuna dönüşüp yakıp yıkıyor toparlamaya çalıştığım yürek evimi.

Düşüncelerimden sıyrılıp Sude'ye yeniden baktım.

"Hamile kaldığına çok sevindim." Daha çok ağlamaya başladım. "Bu çok güzel bir duygu."

"İşte bu yüzden sana sinir oluyorum!" O da ağlıyordu. "Sana ne söylersem söyleyim benden nefret etmiyorsun! Bana kızmıyorsun! Bağırmıyorsun bile!"

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.

"Ben polisim, çoğu kişiye göre de güçlüyüm, evet, ama sadece senin yanında kendimi güçsüz hissediyorum. Buna rağmen yanından ayrılmak gelmiyor içimden. Konuşmasan bile bakışların içime işliyor. Seni sevdiğim için bile sinir oluyorum kendime."

Damlayan gözyaşlarını sertçe sildi.

Ayağa kalkıp ona sıkıca sarıldım.
"Beni boşver. Harika bir anne olacağına hiç şüphem yok."

Omzumda ağladı bir süre. Sonra toparlanıp yüzüne dağılan gözyaşlarını sildi.

"Fatih biliyor mu?"

"Şimdi yaptım testi."

Onun hamileliğine kendinden bile daha çok sevinen benmişim gibi bakıyordu bana. Yüzünden düşen bin parçaydı.

"Sorun nedir?"

"Bilmiyorum." Yatağa oturup ağlamaya devam etti. "Bu bebeği istediğimden emin değilim."

"Neden?"

Gebe kaldığımı öğrendiğimde Atilla istemediği halde dünyalar benim olmuştu. Bir bebeği istemezse sadece erkek istemez fikri oradan geliyordu sanırım. Oysa bir kadın da pekala bebek fikrine hazır olmayabilirdi.

Burnunu çekti. "Bilmiyorum. Planlarımda bu yoktu."

"Bebek hiçbir plana uymaz ki zaten."

"Ya hata yaparsam, ya ona gerekli özeni gösteremezsem ya ileride benden nefret ederse..."

Derin bir nefes alıp yanına oturdum.
"Ne yaşayacağını bilemem ama seninle gurur duyacağına eminim."

Gözlerime ışıl ışıl parlayan gözlerle baktı.
"İşte sen bu yüzden güneşsin."

Görevimiz Mutluluk 2Where stories live. Discover now