İlişkiniz başlayalı çok olmamıştı. Gon ilk öpücüğün akılda kalıcı bir yerde olmasını istiyordu ki eğer ilişkiniz devam ederse buraya yine gelip ilk heyecanı tekrar tekrar tadabilesiniz.
Dünya Ağacı'nı seçti. Göz kamaştıran manzarasından ötürü istesen bile onu unutamazdın.
Nereye gideceğinizin sürpriz olduğunu söyledi, yol boyunca el eleydiniz. Geldiğinizde ağzın bir karış açık kaldı.
"G-Gon, bu şey gerçekten ağaç mı?"
Senin şaşkın halini daha çok izleyebilmek için "Aslında sadece bir fidan." dedi.
Hiç aceleci davranmadan tırmandınız. Ara sıra bir yaprağın üzerine oturuyor ve sırtınızı fidanın yaşam dolu gövdesine dayayarak sohbet ediyordunuz.
Yaklaşık bir saat geçtiğinde ağacın en tepesine varmıştınız. Gülümseyerek ayaklarınızın altına serilmiş yeryüzünü seyrettiniz.
Oyunlar oynadınız, konuştunuz, bir şeyler atıştırdınız ama ikiniz de bu günün bu kadarla sonlanmayacağının farkındaydınız.
Güneş batıyordu, şimdi tam zamanıydı. Arkanızda ötüşen dev misali kuşlar işi biraz tuhaflaştırıyordu ama olsun.
Gon biraz çekingence bakıyordu sana. Ela-kahverengi karışımı gözlerinde oynaşan bir kıpırtı vardı. Gittikçe azalan aydınlığa rağmen yanaklarının kızardığını seçebiliyordun. Uzatıp güneşi kaçırırsanız anın büyüsü bozulacaktı ve bu istediğiniz son şeydi.
Gon ellerinden yardım alarak yanına geldi. Şimdi aranızda bir santim ya var ya yoktu. Onun gittikçe sıklaşan nefes vermeleri sanki rüzgarmışçasına yanaklarını yalıyordu. İster istemez gözlerin dudaklarına kaydı. Onlar yaklaştı, yaklaştı... İlk başta kesik kesikti, durumun baş döndürücülüğüne alıştığınızda öpücüğünüzde derinleşti.
Bittiğinde, az önceki öpücüğün verdiği tatmin duygusunun ağızlarınızda kalan gülümsemesiyle birbirinize bakıyordunuz. Başını Gon'un omzuna koydun, ayın yükselmesini seyrettiniz.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Killua:
Bunun nasıl olması gerektiğinden pek emin değil. Yani bir anda mı öpmeli? Yoksa seni özel bir yere mi götürmeli? Sadece düşünüyordu.
El ele tutuşmuş, çiko-robo stoku yapmak için markete gidiyordunuz.
Killua raflardaki çiko-robolara şöyle bir göz gezdirdi.
"Burada 53 tane çiko-robo var, bize en az 147 tane daha lazım." dedi, sepete onları boca ederken.
Diğer abur cuburlardan gözlerini alamazken "Sokağın sonunda bir tane daha market gördüğümü hatırlıyorum, oraya da bakarız." dedin.
