6- İmkansızlıklar Denklemi

Start from the beginning
                                    

"Hey, sakin..." Adam kolunu Cesur'unkinden güçlükle ayırdı. "Ben sadece... Siz abileri misiniz?"

İkisi bir süre birbirine baktı. Bense kıkırdayarak Stefano'ya baktım.

"Türkçe biliyorsun."

Güldü. "Ben bilmese bile senin için öğrenirdim." 'R' harflerini bastırarak söylüyor, 'e' harflerini iyice inceltiyor, 'l' harflerini ise olabildiğince yumuşatıyordu.

"Dün için özür dilerim. Performansınızı batırdım."

"Hayır, hayır... Ben korktum. Sana bir şey olacak, seni bir daha göremeyecek sandım."

Derin bir nefes alıp usulca bıraktım. Ona bakınca içimdeki lunapark aniden çalışmaya başlamıştı. Hayranlıkla onu izlemeye devam ettim. Hayatımın en heyecanlı sahnelerinden birini yaşıyordum. İleride bu anı hatırladıkça yeniden içimin kıpır kıpır olacağına adım kadar emindim.

"Bir rüyada gibiyim."
İşaret parmağımla kalbine yakın bir yere tereddütle dokundum.

Cesur ve Kenan elini uzattı ama bana dokunmaya cesaret edemediler.

"Kesinlikle gerçeğim." Ellerini iki yana açtı.
"Hadi gel, bugün özel misafirsin."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. Ardından kafa salladım.

"Gelebileceğimi sanmıyorum."

Hayal kırıklığıyla bana baktı.

"Neden?"

"Bilmiyorum." Gözlerim doldu. "Sadece... Dünkü olaydan sonra seni küçük düşürmek istemem."

Gitarı sırtından çıkardı. Arkadaşlarına İtalyanca seslendi. Anlamsızca Kenan'a baktım yine. Sırıttı sinirli sinirli.

"Neler oluyor?" diye fısıldadım ona doğru yaklaşıp elimin tersiyle ağzıma kapatarak.

"İstediğin."

"Bade." Stefano bana döndüğünde arkadaşları gülerek bizi izliyordu. Hatta içlerinden birkaçı İtalyanca tezahürat yaptı bizim için. Dilim lal kesilmişti yakışıklı İtalyan'a bakarken.

"Bence şansını fazla zorlamadan git, yoksa bir kaza çıkacak elimden."

Cesur yumruğunu bir açıp bir kapıyordu. Onu duymazlıktan gelip Stefano'ya doğru bir adım gittim.

"Seni dinliyorum."
Yeniden Kenan'la bakıştık. Bu defa yüzümdeki sevinci saklayamadım. Kafasını yana çevirip ellerini beline koydu.

"Günlerdir benimle konuşmanı bekledim. Çünkü sana yaklaşmak çok zordu. Dışarıdan bakıldığında etrafında o kadar çok kabuk var ki... Cesaret edemedim. Ama dün... Dün karar verdim."

"Artık İtalyan grubun da en az buradakiler kadar sıkıcı olduğunu öğrendiğimize göre gidelim hayatım."

Füsun kıvrılarak Cesur'a yanaşıp kolunu onunkisinin içinden geçirdi. Kıskançlıktan çıldırdığına emindim. O ikisine baktıkça tiksiniyordum.

"Stefano. Doğru telaffuz ettim mi?" Kenan'ın aksine gözlerini ayırmadan bana bakıyordu. Sonra hemen düzelttim. Türkçenin her kelimesini bildiğini sanmıyordum.
"Yani doğru söyleyebildim mi?"

"Daha önce adımı hiç bu kadar iyi söyleyen olmamıştı."

"Ulan seni öldürürüm." Cesur İtalyan solistin yakasını tuttu. Kenan bu defa hiçbir şey yapmadı.

"Neden öyle duruyorsun?" diye çıkıştım.

"Benden önce davrandı."

Stefano'nun arkadaşları yanına geldi. Güçlükle onları ayırdılar.

"Harika!" Füsun ateş püskürten bir ejderha kadar kızgındı. "Bu günümüzü de b*k etmeyi başardın. Kızım uzaklaş insanlardan. Lanetli misin nesin?"
Cesur'un kolundan tuttu.

Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Geri dönüp yürümeye başladım.

"Bade dur! Nereye!" Cesur kolumdan tutma gafletinde bulundu. Onu sertçe itip yüzüne şiddetli bir tokat attım. Çıkan ses bile içimdeki azabı dindirmiyordu.

"Karını da al, defol git buradan! Hayatımdan!"

"Hiçbir yere gidemem!"
Cesur'un gözlerindeki o çaresiz bakış tüylerimi diken diken etse de ona merhamet etmeyecektim.

"Buraya senin için geldim. Seni almadan da hiçbir yere gitmiyorum."

Stefano ve arkadaşları şaşkınlıkla bize bakarken Kenan ani bir kahkaha attı. Füsun ise Cesur'u boş verip geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Pes etmesi hoşuma gitmişti ancak söyledikleri...

"O benimle geldi benimle geri dönecek!" Kenan yanımda bir ağaç gibi dik ve sağlam bir şekilde durdu.

"Sen mi engelleyeceksin lan beni!"

"Evet lan ben engelleyeceğim."

Birbirlerinin üzerine yürüdüler. Onları bırakıp Stefano'ya baktım. Onun gözünde tam bir zavallı gibi görünüyor olmalıydım. Dünyada kaç tane insan bir İtalyan solistle tanışıp onu kandıran adamla ansızın hayatına giren bir yabancı arasında kalırdı ki... İmkansızlıklar denkleminin sonsuza giden bilinmeyeni ben olmalıydım şu hayatta.

Mutluluk hiçbir zaman davet edilmediğim bir düğün partisi gibi canımı acıtarak kazınmıştı ruhuma.

Gökyüzüm Atilla gittiğinden beri kirli bulutlarla kaplıydı. Nefes almam için maviye ihtiyacım var; fakat ne zaman mavilikler görünmeye kalksa daha büyük bir kirli bulut önünü kapatıyor. Güneş görünüyor bazen ama içimi hiç ısıtmıyor.

Başka başka insanlar beni tanımak istiyorlar; ama acılarımı, kederlerimi, beni ben yapan şeyleri bilmek istemiyorlar. Sonunda insanlar benden kaçıyor.

Ben ses geçirmez bir odaya kapatılmış kulakları sağır eden bir çığlık gibiyim. Kimse beni duymuyor. Ayaklarım uçurumdan aşağıya sarkmış, kimse beni görmüyor. Ama ben uçurumdan düşmemeye yemin ettim. Bir daha asla ihanete uğramayacağım!

Görevimiz Mutluluk 2Where stories live. Discover now