"Hallediyoruz o kısmı, psikanalizle." Kendinden emin oluşuna karşın hafiften çenemi dikleştirip yarıya indirdiğim kapaklarım ardından baktım. İradesi sağlam olan insanı ipten kurtarmak olasıydı lakin ipe dolanmışı çözmek ne kadar imkan teşkil ediyordu?

"Bilinçaltı okyanus kadar sığ ve derin, altında yatan korkularımız ise dibe çeken döngü, pekâlâ korkularımızın getirdiği yıkımlarla nasıl yüzeye çıkabiliriz?" Oturduğum koltuğun kollarına ellerimi yerleştirip okuduğum meydanın tutkusuyla karşımda ki işin piri olan bedene baktım. Dudakları ince çizgi halini almış, gözleri hafiften gözlük çerçevesi üzerinden kısılmıştı.

"Cesaretle. Duygulara karşın duygu. En karanlık kötülüğün ayaklarına saf iyilik sürdüğünde dahi etkisi altına alır. Peki ya sen Milhan Ziyad, sen cesaretli misin?" Nefesimi kesen bir namlunun ucunda gibi duruyordum, bedenim rahat oturuşuyla görülen izlenimleri tabu gibi yıksa da içten içe çekindiğim soruyla yüz yüze gelmenin gerginliğini yaşıyordum.

"Abin gibi korkuların var mı?" Belli belirsiz kafam sallandığında yüzümü onun aksine çevirmek için yanıp tutuşuyordum çünkü göz temasımı dahi kurmakta zorlanıyordum.

"Abim gibi değilim. Onun yaptığı hataları da bakış açısını da kendime yakıştırmam."

Onun gibi olmaktan kaçınırken dahi ölüme sığınmış bir adamdım ben, aynı kefeye koyulmak istemiyordum. "Neden ikinci kere aynı yanlışa uzandın?" Nasıl açıklanırdı bilmiyorum ama ikinci kere doğru hissettirmesine değinsem buradan beyaz önlükle bir odaya tıkarlar mıydı beni? Belki imkanım olsa.. yeniden yapabileceğime emindim. Vefa gibi ardımda bırakacağım kimseler olmadığı için düşünmeme lüzumda yoktu, adımım bir sonra ki boşluğun fırsatını bekliyordu.

"Kendime engel olamadım." Kendime engel olmadım. Belki ruhum içten içe duvarlarımı yumruklayıp bedenimi gafletinden uyandırmaya çalışıyor olsa da bir yanımın bu eyleme nasıl da heveslendiğini göz ardı edemezdim. "Uyuyordum, bir anda abimi gördüm hatta konuştuk." Tepkisini ölçmek adına kısa bir bakış attığım da hiç istifini bozmadan dinliyordu o yüzden duraksamadan devam ettim, "Uyumadan önce intihar ettiğime dair geçmişim hakkında bir şeyler öğrenmiştim, sanırım bilinç altıma işlendi ve ben uyurken bu hadiseyi hatırladım." Altı ileri ve geri giden el hareketiyle beyaz kağıda atılan iki kelimelik not. Eylül hanım, onun yazdığı nota gözlerimi indirdiğimde bacak bacak üzerine attığı için dikelttiği dizinin ardına çekti hemen defterini sanırım refleksimin iyi olduğuna dair fikirleri vardı. "Uyandığım da demir korkuluğun üzerindeydim. Çok saçmadır ama o bahsedilen ölüm şeridi geçti gözlerimden." Sakinliğimin eşliğinde o güne ait başka anlatabileceğim ne var diye düşündüm.

"Seni kim kurtardı?" Durgunluğumdan kaldırdığım irislerim kaçışını Dali'nin tablosuna çevrilerek gerçekleştirdi. "Mısra." Dilini damağına vurup şıklatarak verdiğim cevabı anında yok saydı. Parmaklarım oturduğum koltuğun başlığını sıkı sıkıya kavramış bakışlarım tabloda sabitliğini korumak için direniyordu. "Düşünme aralığında seni tutan kimdi?" Sorusunu biraz daha açtığında incelediğim tablonun belki de en dikkat çeken ayrıntısındaydım; sırtında alevler olan zürafa. Şu an yüreğime sıcaklığını düşüren alevlerde oradakiyle eş değerdi.

Dişlerim alt dudağımı ağzımın içine çekerken karşımda ki kadın suskunluğuma ket vurmak adına yerinden doğrulup ayağı kalktı ve geçip kendi sandalyesine oturdu. "Benden sakladığın biri mi var Milhan?" Titrek bir nefes ağız içimde yankılanırken, koltuğun başlığından parmaklarımı gevşetip çektim. "Bana anlatmalısın, biliyorsun ki bazen gördüğün kişiler,"

"Gerçek biri. Canıyla kanıyla var olan biri." Çatılı kaşlarım göz kapaklarımı zorlarken bakışlarımın hedefinde ifademi anında yakalayıp sineye çeken kadındaydı. İstediğini almış olmasını dudağının sol kısmının hafiften kıvrılmasıyla pekâlâ görebilmiştim. "Yine de, bana onu sorma." Diyebildim eline tüm pullarımı bırakıp yine yoksulluğuma dönerken.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Where stories live. Discover now