Bölüm 4

32 7 17
                                    


2 yıl sonra...

Tam iki yol oldu o kapıyı çekip gideli, tam iki yıl oldu onun yüzünü canlı canlı görmeyeli, tam iki yıl oldu kalbim olmadan yaşamaya başlayalı. Alıştım bir şeylerle alışmadım, canım yandı ama alışamadım. Unutamadım onu. Ne acısı geçti ne sevgisi. Göremesem de hissediyordum onu, sevgisini.

Oradan ayrıldıktan sonra bir süreliğine İstanbul ҆ da bir otelde kaldım ardından Fransa ҆ nın Paris şehrine taşındım. Burada kendime yeni bir hayat kurmaya çalıştım, işlerimi yoluna koydum. Çalıştım çabaladım her şeye sıfırdan bir ton zorlukla başladım. Kimseyi tanımıyordum kendime küçük bir çevre kurdum. Kendime bir büro açtım. Aklımı toparladım ama sıra kalbime gelmedi. O konuları hiç açmayayım unuturum dedim ama unutamadım. Atlatamadım.

Her sabah yaptığım gibi fırından kruvasan alıp ofisime yürüdüm. Ofisin kapısının önünde bir broşür ve yanında kırmızı bir karanfil vardı. Broşürde imkansız aşkın kavuşumu yazıyordu Eyfel Kulesi ҆ nde bu akşam saat dokuzda olacaktı. İmkansız olan aşklar kavuşur muydu bunu gerçekten merak ediyordum o yüzden akşam oraya gidecektim. Bugün pek bir işim olmadığından akşama kadar kendimi oyalamak adına birkaç film izledim. Ofisten çıkıp evime yürüdüm üstümü değiştirip arabamla Eyfel Kulesi ҆ nin yolunu tuttum.

Etraftaki her yer kırmızı renkliydi. Karamelli yiyecekler satılıyordu ve her yerde aynalar vardı. Bir an her şey onu hatırlattığı için içimi bir umut doldurdu ama saçmaladığımı düşünüp bu fikirden vazgeçtim. Fransa sokaklarında çalınan Ebru Gündeş ҆ in şarkısını duyunca umutlanmak da pek de haksız olmadığımı düşündüm.

" Sen gittiğinde gözüm arkada kaldı
Canım sıkıldı çabuk gel
Tadım kalmadı hemen gel

Bir kaç gün içinde dön ne olur
Bir kaç gün içinde dön ne olur
Bir kaç gün içinde dön ne olur

Bıraktığın gibi burdayım
Yalnız değilsin canındayım
Tut elimi tut yanındayım
Yalnız değilsin canındayım"

Bu bizim hep dinlediğimiz şarkıydı. Etrafımda dönüp neler olduğunu anlamaya çalışırken o bir anda karşımda kırmızı karanfillerle belirdi. Onu görmek bile gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.

"Geçti sevgilim...geçti bitti her şey. Ve ben sana geldim, sana..." dedi gözleri dolu dolu.

"Bitti mi her şey Anıl? Yoksa biz mi bitirdik kendimizi?"

"Bitti yemin ederim bitti. Bak her şey bitti demek için çıktım karşına, sana kavuşmak için çıktım karşına. Kaçma artık, yaşayacaksak da beraber yanacaksak da beraber. Ben iki yıl ayrı kaldım senden. Koskoca iki yıl..." dediğinde dayanamayıp sarıldım ona. Öyle çok özlemiştim ki onu, kokusunu, gülüşünü. Onu öyle çok özlemiştim ki... değişmişti bu iki yıl boyunca. Gözleri kanlanmıştı, sakallarını daha az kesiyordu sanki. Vücudu eskisine göre daha kaslıydı, spor yapmayı arttırmıştı galiba.

"Öyle çok öyle çok özledim ki seni. Bu hiç geçmeyecek gibi."

"Geçecek bebeğim geçecek. Bütün acılarını, bütün yaralarını geçireceğim. Yeter ki sen iste."

"Anıl...sen...sen bana böyle bak, beni sev. Acı mı kalır bende?"

"SENİ SEVİYORUM. HERKES DUYSUN BEN BU KIZI SEVİYORUM. Que tout le monde entende, je suis tellement amoureux de cette fille. Je ne l'abandonnerai jamais." Fransızca olarak herkes duysun ben bu kıza aşığım ve ondan asla vazgeçmeyeceğim diyordu.

"Anıl sen tam bir manyaksın. Bütün bunları nasıl yaptın?"

"Sude inan bana senin sevgin her şeyi yapabilmemi sağlıyor." Dediğinde dudaklarımızı birleştirdi. Belki bu gerçekten vuslattı kim bilebilirdi ki?

KIRIK AYNAWhere stories live. Discover now