"Bu gün ne için geldin?" Dün akşamdan mesaj atmış yalnızca geleceğini bildirmiş, nedeninden bahsetmemişti. O açıklama yapmak adına ağzını açtığında ellerinde ki karmaşayla ilgileniyordum. "Şuan bir program yok sadece," birbirine doladığı ellerinde ki hareketlilik durduğunda bakışlarımı oradan çekip gözlerine yönlendirdim. "Senin yanında olmak istedim." Daha fazla dayanamadı ve gözlerini kaçıran ilk o oldu. Zaten ne zaman göz göze gelsek yarı yolda bırakan o oluyordu. "Biliyorsun, işbirliğimiz." Tekrar durakladı ve canını sıkan cümlenin altında ezilirken yüzünü ekşitmekten geri durmadı. "Sadece benim menfaatim doğrultusunda ilerleyemeyiz. Sana söz verdiğim gibi, yanında olmak istiyorum." Bu yazılmamış kurala ne çok inanıyordu öyle. Hiç gocunmuyor tek bir rahatsızlık belirtisi geçmiyordu üzerinden.

"Bir şeyi hatırlamak için ne yaparsın?" Sorum onu afallatırken, elleri yeni kesilmiş, olmayan buklelerinin yerini almış kumral saçlarında gezindi. Dudağı hafiften büküldü ve omuz silkti. "Bilmem, galiba onu hatırlatacak imgeleri canlandırırım gözümde." Kehribarları odanın her ucunda gezinirken verdiği cevabın yetersiz olduğunu kendisi de pekala biliyordu. Ayağımı ayağımın üzerine atıp sırtımı dikleştirdim, "İmge yok. O şeyi hiç görmemişim gibi, varlığı net lakin onu şekillendirecek hiç bir görsel yok." Dağınık bakışlar tekrar ifadesiz yüzüme çarptı. "O halde, onu hatırlamamı sağlayacak bir isime bir fotoğrafa bakarım. Anılar," doğru cümleyi bulmak için biraz düşündü ama pek bir şey çıkacağına inanmaya inanmaya, "Benzer anılar yaşandığında, dejavu yahut-" "Saydığın hiç bir şey mevcut değil." Alçak çıkan sesim onun cümlesini bıçak gibi kestiğinde artık köşeye sıkışmıştı. "O halde neyi hatırladığını nereden bileceksin?" Ciddilik yatan yüzü gerilmiş ve damağında ki o tat ekşimişti. Artık gözlerinin dahi kaçabileceği fırsatı yoktu.

  Ona bir ipucu verip vermeme arasında dokuduğum süre de, yüzümü daha doğrusu yüzümün ardına yatırdığım durağan ifadeyi okumaya çalışıyordu lakin yine becerebileceği iş değildi. Vefa'nın baştan tırnağa çok eksiği vardı, ifade okumakta zorlanırdı, duygusal bakardı, hırslarına yenik düşerdi ve niceleri. Mükemmeliyetçi birinin göz nizamına bırakılan en talihsiz manzaraydı. Yine de.. "Neyi hatırlamak istiyorsun?" Şimdi belki de adımları başka bir yoldaydı ama az önce ki teknik hatasına oranla iyiydi. Bir kez daha baskı yapmak istedim bu yüzden yüreğimi yakan kelime dudaklarıma ulaşınca önemsiz çıktı; "Kendimi." Yanımda olmayı istiyorsa o halde elinden geleni yapmalıydı, bana bir tutam iyiliği dokunmalıydı ya da huzurlu hissettirmeliydi keza ben onu her kapıma geldiğinde tatmin dolu bir yüzle uğurluyordum. Vefa, bana artık elde tutulur bir şeyler vermeliydi. Seğiren çenesi dilbaz gibi gerilirken onun eksik olduğu yerden üstünlük sağlamama gizlemeden kuru tavrını bıraktı.

"Cevabım yok." Zavallı adam. Şu dünya için verebileceği pek bir şey yoktu. Kendine de kattığı bir şeyler olduğu söylenemezdi. Göğsüme sardığım kollarımın bağını açıp ayağı kalktım, bu hareketimle şimdi mecazen bakışlarım altında eziliyordu. Tepeden bakmak, ne ulu şeydi öyle? "Beklediğim gibi. Başka diyeceğin bir şey yoksa evine dönebilirsin." Hafif yan duruşum ve ona çevirmeye tenezzül etmediğim kafamı dikeltim. "Senin için buradayım," bir fısıltı mı yoksa bir mırıldanma mıydı ayırt edememiştim ama sesini nihayetinde duyurmuştu bana, kırıkları arasında. Göz ucuyla ona baktığım da koltuktan güç alıp ayağı kalktığında bedeninde titreme sezdim. Sinirli miydi yoksa aptal oluşunu kendine yediremiyor muydu? "Dört, hayır neredeyse beş saattir yoldayım ve sen gitmemi mi söylüyorsun?" Çatlayan sesini saymazsak alelade bir sinir yoktu tonunda daha çok, kırılmıştı. Öyleydi değil mi? Bilhassa umursamadığım için fark etme lüzumu görmüyorum. "Bir haftadır aynı yolu gidip geliyorsun şimdi mi farkına vardın?" Hayrete bulanmış ifadesine karşın tek kaşımı kaldırıp bir türlü toparlayamadığı o tutuk sesini yeniden bana duyurarak, "Onca yolu senden aşağılayıcı kelamlar duymaya gelmedim Milhan." Titreyen eli havaya kalktı lakin bu sarsıntıyı görmemi istemediği için tekrar aşağı indirip parmaklarını avuç içlerine katlayarak sıktı. "Hiç mi vicdanın yok? İnsan," burnundan solarken aniden nefesi kesildi ve sözü yarıda kaldı. Geriye dönüp sakinleşmek adına aldığı havayla bozulmuş asabına zaman tanıdı.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin