0.5

10.3K 970 165
                                    

Medya: Dalya ve Altemur

Daha anlaşılır olabilmesi için Dalyanın Rusça konuştuğu yerler siyah renkli. Haberiniz olsun. Keyifli okumalar.

Yazar

“Öldür hepsini, yaşayanların hepsini öldür!” Gökyüzü kurşuni bir renge bürünürken, çakan şimşeklerin gürültüsü tüm Urfayı sarsıyordu. Avuçlarının arasında tuttuğu silah, belkide bu gün en ağır geldiği gündü ona. Adam öldürmeyi iş bilmiş birinin korkması olası bir şey değildi elbette ama o; korkudan ölecek gibi hissediyordu.

Yerde yatanların arasında, erkek kardeşide vardı. Öz değildi belki ama canından çok seviyordu onu. Bu işlere bulaştırdığı için son pişmanlığı asla fayda vermezken, saniyeler içinde karar vermesi gerekiyordu Ceyhunun.  Ya kendi kafasına sıkacak, ya da kardeşi de dahil hepsini öldürecekti. Sebebi belliydi, evin küçük kızı kaçırıldığı için, onu koruyamadıkları için hepsi suçluydu.

Bu yüzden ölmeleri gerekiyordu. Bunu çok iyi biliyordu. Parmaklarını kıracak kadar ağır gelen, belkide ilk kez nefret ettiği siyah renkli silah bir kaç saniye sonra kardeşinin vücudunda herhangi bir yere saplanıp onu öldürecekti. Vicdan azabı bir sis gibi etrafını sararken, tam şu an olduğu yerde ölmeyi diledi.

Fakat son ana kadar, hiçbir şekilde yalvarmadı. Ne Mazhar'a, ne Dağhan'a. Bu yüzden en iyi adamıydı ya zaten Dağhanın. Yaptığı şeyi kabullenip cezasını çeken, daima dürüst ve becerikli bir adamdı. Üstelik sadıktı da. Şiddetli bir gök gürültüsü duyulunca, ilk kurşun yerde yatanlardan birinin tam alnına isabet etti. Ölmek üzere olan adamın acısına son verdi böylelikle.

“Hadi Ceyhun, normale gözünü bile kırpmazsın? Şimdi neden ellerin titriyor böyle?” Onlardan tek sakladığı ve saklayarak hata ettiği şey manevi kardeşiydi. Yerde yarı baygın yatan adama değdi gözleri. Eğer kardeşi olduğunu söyleseydi, ona tıpkı Ceyhun gibi sahip çıkarlardı. Fakat korktuğu şey, bir hatasında kardeşini kendisine karşı tehdit olarak kullanabilecek olmalarıydı.

Aniden böyle düşündüğü için utandı kendinden. Dağhan Kuzgun acımasız adamın tekiydi ama asla böyle bir şey yapmazdı. O an kendinden bir kez daha nefret etti. Şimdi söylerse, hâlâ onu kurtarmak için bir şansı olabilir miydi?

“Abi...” dedi yutkunarak. Sesi kısık ama kendinden emindi. Boğazını temizlerken, Mazhar'ın kaşları çatılarak deyim yerindeyse burnuna kadar indi. Onun aksine Dağhan oldukça sakin ve bildiği şeyi duymak için hazırda beklemekteydi. “Şu çocuk, benim manevi kardeşim. Onun yerine be-” Yüzüne yediği yumrukla geriye doğru sendeledi vücudu. Yükünün altında ezilirken, tıpkı yaralı bir kuş gibi merhamet bekledi.

“Kardeşin ha! Yıllardır buradasın sen, bundan yeni mi haberim oluyor sanıyorsun! Son bir kez affediyorum seni, sadece son kez! Bir daha bir şey saklamaya kalkarsan, seni kendi ellerimle öldürürüm!” elindeki siyah deri eldivenini hiç çıkartmadan, kendi silahını belinden çıkartarak yerde yatan tüm yaralı adamları vurdu. Biri hariç; Ceyhunun manevi kardeşi... “Alın şunu, hastaneye götürün. Yarası iyileşene kadar çıkmasın hastaneden.” silahı beline tekrar takarak, yerdeki mahçup olmaktan ezilip büzülen adama son kez baktı.

En nefret ettiği şeylerden biri, kendisinden bir şey saklanmasıydı. Özellikle, yakınında olan kişilerin saklamasıydı. Her ne kadar önemli bir bilgi olmasada, bu yüzden sinirliydi Ceyhun'a. Altemurla iş tutup kızının yerini saklayabilirdi. Ne kadar sadık olsada, bunu düşünmek zorundaydı.

Geriye dönerek koca evin kapısından içeriye girdi. Sert adımları vahşi bir edayla yeri dövüyor, çıkardığı tok sesleri tüm girişte yankı yaparak hizmet için bekleyen görevlileri korkutuyordu.

KuzgunDonde viven las historias. Descúbrelo ahora