ilk ölüşümden bir iç hesaplaşması

5 1 0
                                    

Gözlerimi karanlık bir odaya açtım. Aslında tam anlamıyla karanlık demek doğru olmazdı. Çünkü sokak lambaları karanlıkla savaşmak adına gardlarını almış pusu kurmuşlardı.

Perdeleri açık olan camımdan içeri süzülen ışık saati görmeme yetiyordu. Saatlerce uyuduğuma yemin edebilirdim lakin sadece üç saattir uykudaymışım. Uyumadan önce son hatırladığım şey ne kadar yorgun olduğumdu. Galiba saat akşamüzeri altı buçuk gibiydi yattığımda.

Kendimi uykunun güvenli kollarına teslim etmemin ardından ne kadar da huzurluydum. Ama şu anda içimde henüz yer bulmaya çalışan tüm huzurumu bir avuç korku benden çalıverdi. Uyumadan önceki her şey bir bir aklıma doluşmaya başladı ve beni gerçek dünyaya getirdi.

Şu anda nasıl savaşmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok. Sadece büyük bir korku tüm benliğimi ve duygularımı esir almış bir şekilde başımda bekliyordu.

Yeniden uykunun güvenli kollarında yer aramaya başladım. Lakin uyku beni yeniden kabul etmeme konusunda o kadar ısrarcıydı ki kendimi daha fazla direnemeyecek bir hâlde buldum.

Yorgunluğumun verdiği yoğunlukla ağlamaya başladım. Zaten gözlerim ağlamaya öylesine alışmıştı ki bunu yadırgamadılar. Bir süre sessiz ağlamalarımın ardından yerini hıçkırıklara teslim eden bu bıkmışlık, mızraklarıyla dört bir yanımı sarmıştı. Kaçış yok gibi görünüyordu.

Yattığım yerden doğruldum. Sessizliğimi tekrar bozmak için hücum eden hıçkırıklarım sonunda ağzımdan boşluğa doğru savrulmaya başladı.

Bu kaçıncıydı? Daha ne kadar devam edecekti? Yoksa aklımı kaçırmış mıydım çoktan?

ölümün doğuşu Where stories live. Discover now