Kuzey ışıkları derim

156 9 4
                                    

(...) Kıskançlık sinsi bir yılan, sürünerek giriyor hayatıma, parçalara ayırıyor anı. Yavaş yavaş toparlanıyorum, hep çevremde süründükçe sürünüyor. Çeliniyor aklım topluyor beni, kimselerden habersiz. Yalnızım ve dostlarım var. Bana eski fotoğraflarımızı gösterirler hep. Baktıkça gülümserim ve farkındayım fotoğraflar güzel ama her şey fotoğraflardaki gibi de değildi.
Bir zamanlar duygularımı çalan gitarım, tozlanmış köşesinde, gevşemiş telleri.
Çekiştiriyor tellerini hayat, basit bir düğüm sansada, anılarla bağlanmış bir kördüğüm var orada.

Eskiden oyunlar oynadığımız avluda, dostlarımı bekliyorum, gelmiyorlar. Mayışmışım ve güneş vuruyor yüzüme. Başka bir anda olsam başka bir hayatta belki, tüm detaylarıyla sunardım nefretimi güneşe. Hayatımda kaybolmuş anlar var, kara delik gibi kendiyle beni de hüzünlendiren, her şeyi oluruna bırakacak durumda değilim daha. Kayboluşumun üstüne yıllar geçmiş ama ben hüznümün sürmesinden yanayım hala.

Alaska giriyor görüş alanıma, kafası güneşi kapatıyor ama yüzündeki gülümsemeyle ayrı bir güneş kendisi. Kolumdan çekiştiriyor kalkmam için, o olmasa sokaklarda yaşayacaktım hayatımın kalanını. Venüs'le yaşadıkları binaya gidiyoruz birlikte. Alaska dedirtiyor kendine isminden daha çok benimsemiş diye. Dar ve uzun koridorları olan binada demir ve şekilli merdivenden üç kat çıkıyoruz ve kapıda hatırlıyor anahtarlarını unuttuğunu. Bu kızın anahtarlarla bir sorunu var yani kesin ya açar kapıda unutur, Venüs bunu fark eder ve söylenmeye başlar ya da direkt yanına almazdı. "Hayat bana hiçbir kapıyı kolaylıkla açmayacak anlaşılan sürekli hatırlatıyor da bunu" diye dalga geçiyordu kendiyle. Çok özenirim bu özelliğine her konuda acı, mutlu gülümseyebilen biriydi. Soğuk merdivenlere yayılarak oturmuş Venüs'ü beklemeye başlamıştık, okuduğu kitabı anlatmaya başladı. Kitap galiba tutmamış ve sadece bir kere basılmış. İkinci kitabı çok merak ediyormuş oysa, nerden buluyorsa böyle kitapları. Merdivenden takırtılar gelmeye başlamıştı, çıkan kişi yaklaştıkça bir müzik cızırtısı da gelmeye başladı, Venüs'ün kızılımsı turuncu saçları gözüktü sonunda. Bir elinde kahve bir elinde telefonu kafa üstü kulaklığından müzik dinliyor bir yandan telefona bakarak çıkıyordu merdivenleri. 24 numaralı kırmızı kapının önüne gelene kadar fark etmedi bizi. Ki buna attığımız kahkahalara rağmen. Kapıyı açana kadar kulaklıklarını çıkarmadı. Sonunda çıkardığında daireye ilk adımını atmıştı bile, sesleri duyup bikaç adım geri gelip kafasını çevirmişti, umursamadan kulaklıklarını takıp girdi eve, kapıyı arkasından açık bırakmıştı. Hızlıca girdik bizde ardından.

Çok büyük daireler yoktu binada, dar ve çok uzun olmayan bir koridorda girişte karşılıklı iki kapı karşınızda mutfak ve koridor sola uzayıp kapısız salona açılıyordu. Duvarlarda poster, tablo, ayna her şey vardı. Tablolar altın rengi çerçeveleriyle ağır ve ihtişamlı dururken hemen yanında bantla yapıştırılmış bir poster olunca bozuluyordu o ağır hava. Salonda açık kahve deriden üçlü bir koltukla turucu bir berjer ve üstleri yastıklarla doluydu. Venüs'ün kedisi Mars berjere yerleşmişti rahatça.

Mars dünya üzerindeki en şımarık kedi olabilir. Güneş gözlükleri, yastıkları, minik ayakkabıları ve peruğu bile vardı. Gelmiş pantolonumun püskülleriyle oynamaya çalışıyordu şimdide. Başını okşamak için elimi uzatayım dedim, manyak şey halıda yuvarlanmaya başladı. Salonun perdelerinin bir tarafı açılmış biriyse hala kapalı olup gelen güneşi engelliyordu. Karanlık taraftaydım ve deri koltuk düşündüğümden daha soğuktu. Kenarda koskoca bir yer kaplayan kitaplıkta anılarımızla birlikte tozlanan süsleri ve fotoğrafları saatlerce izleyebilirdiniz, hepsinin bir masalı vardı. Kitaplığın hemen yanında ahşap bir dresuar ve üstünde bir zamanlar neşeyle gülümseyen bizler vardık. Kalkıp çerçevelerin hemen arkasında hep gülümseyen filli abajuru açmıştım ki o sırada Venüs odaya giriş yaptı ve Mars manyak manyak zıplamaya başladı.
"Daha iyi bir gelecek için israfa hayır" diyerek bana ters ters bakmaya başlamıştı
"Senin kedin şizofren gibi davranmaya başlamış sen israf diyorsun"
"He o dün veterinerde gördüğü tavşanlara taktı heralde yani dünden beri böyle" diyerek berjere uzanır gibi attı kendini. Televizyonu açmış sessiz bir komedi filmini izlemeye başlamıştık. Ana karakter normalde komedi filmlerindekinin aksine kısa, tombul ve şapşal değil yakışıklı, uzun boylu ve zeki gözüküyordu kameraya. Her hareketini ustaca ve abartılı bir biçimde yaparak izleyenleri güldürmeyi başarıyordu. Bu işin en ince ayrıntılarına kadar çözmüştü anlaşılan. Filmin sonunda hiç bir şeye sahip olmadan elleri salınarak çıkıyor binadan ve ekran gitgide kararıyor. Aynı şekilde güneşte batmış hava kararmaya başlamıştı. Venüs koltukta uyuya kalmıştı, Alaska'yı da kontrol edip çıktım evden. Güneş batarken sokaklarda sakince dolaşıyordum, aklıma bir alıntı geldi "İki kent arasındayım, biri bilmiyor beni öteki artık tanımıyor" hayatımın en büyük kararsızlığı. Düşünüyorum da ben bir kere gülümsesem hayata, o da bana gülümser mi?


😭💅🏽✨😻🧸🦢🧙🏾‍♀️🤞🏽🥰🌊🧚🏻‍♀️🧚🏻💃🏽🐶😭

ay ışığında koşuyoruz, açık dalgalarda dans ediyoruz.Where stories live. Discover now