Bölüm 18: Yıldırım.

Start from the beginning
                                    

-"Artık, sarhoş edemiyor. O kadar içtin ki çünkü, o kadar sevdin ki, kaldırmıyor bünyen. Alışıksın belki."

   "Yanlış." dedim bir yudum alırken. Devam ettim sonra.

-"Buna alışılmaz. Sevdiğim her şeyin parmaklarımın arasından kayması alışılabilir bir şey değil."

-"Doğru. Ama sen kaybedeceğin hissine öyle alışmışsın ki artık sevmek istemiyorsun."

-" Ne güzel okudun beni öyle."

-"Artık sarhoş olmuyorsun bu yüzden."

   Gözleri büyüdü fark ettiğini düşündüğü gerçekle. Geçiştirdim.

-"Olamıyorum."

-"Hayır. Sadece olmuyorsun, değil mi?"

   Şişeyi sallayıp ses çıkmasını sağladım. Bu şekilde içinde ne kadar olduğunu anlayabilecekti. Diktim sonra kafaya, beni sarhoş edemeyeceğini umarak. Umuyordum çünkü sarhoş olamayacağımı bilsem bile, emin olamıyordum artık.

   Bütün bu karmaşık hisler ağlayamadığıma emin olduğum son günü hatırlatıyordu bana.

    Dudaklarımın arasından şişeyi ayırdığımda gözlerimi bir süre kapalı tutup yanma hissinin geçmesini bekledim. Ardından meydan okurcasına göz süzüp yüzüne baktım.

-"Bana herhangi bir soru sor. Sadece sarhoş olursam cevaplayacağımı düşündüğün bir soru olsun."

-"Niye sana gözlerini neden saçlarınla kapattığını sorduğumda yalan söyledin?"

-"Yalan söylemedim."

-"Sarhoş olamıyormuşsun gerçekten."

   Gülmeye başladık ikimiz de. Sonra o elimden kaptı şişeyi.

-"Tamamını kafaya dikmek zorunda değildin..." dedi somurtarak.

-"Birkaç şişe daha var, Herbert şehir dışında olacağı için bırakmıştı."

-"Resimleri neyle yapacaksın onları içersek?"

-"Her hafta bir resim götürecek olursam eğer birkaç ay boyunca resim yapmama gerek yok şu an. Ayrıca Herbert o kadar uzun süre kalmaz muhtemelen."

-"Ona bir mektup yazdım bu arada sen uyurken. Dönüşünü hızlandırmasını rica ettim, yarın göndereceğim sabah vakti."

-"Sen nasıl istersen." dedim, sessizleştik.

   Sonra aklıma geldi, ayaklandım. Birkaç saniyeliğine de olsa gözlerim kararmıştı, alışkın olduğum için yoluma devam ederek resimlerin olduğu odaya girdim. Bitmiş olanların üzerinden beyaz kumaşları çektikten sonra Louis'e seslendim.

-"Gelsene."

   Ayak seslerini duydum önce, ayaklandım ben de. Kapının önüne geldiğinde ve içeriye baktığında yüz ifadesi sanki yıllardır bunu bekliyormuş gibiydi. Odanın girişinde kalakalmıştı bir nevi.

-"Nasıllar?" dedim.

-"Bana mı soruyorsun?"

   Yüzüme baktı ciddi olup olmadığımdan emin olabilmek için.  Ciddi şekilde sormuştum aslında.

-"Şu an bana daha sergiye bile çıkmamış resimlerini gösteriyorsun, bu bir şaka mı?"

-"O kadar mühim değil, sadece hayranım için küçük bir hediye gibi düşün."

   Dudakları aralanmış halde izliyordu bütün resimleri, aklına kazımak istiyordu belki biraz da. Odanın köşesindeki büyük tuvale yöneldi, yarısı kapalıydı o resmin. Duraksadı bir süre.

SilvaWhere stories live. Discover now