12.Bölüm: ''Senin Bir Kalbin Yok''

1.9K 99 59
                                    

Keyifli okumalar...

***

Üniformamı üzerime geçirirken omzumdaki bandaja dikkat ettim. Bedenim güçsüz olsa da görevlerimden daha fazla kaçamazdım.

Dünle birlikte üç günü Travis'in yanında geçirmiştim. Başka bir zihindeyken zamanın çok daha farklı bir akışa sahip olduğunu söylemişti. Bana annemle ilgili gösterdiği bütün anılar sanki günler sürmüş gibiydi ama özünde birkaç saatten ibaretti.

Zamanımı alan gerçekliğimi kabul etmemdi. Hala inanmak istemediğim, yaşadığımı kabul etmek istemediğim şeyler vardı.

En büyük derdimin kehanet olduğu zamanları özlediğimi fark edince sinirle güldüm. O zaman seçme şansımın olduğunu düşünmüştüm, her şeye arkamı dönüp yanlış olduğunu bilsem de Radsolf ile karanlık diyarlara gidebilirdim. Şimdiyse ilerlediğim yola bağlı olduğumu keşfetmiştim. Daha doğmadan önce kaderim belirlenmişti.

Yaşayıp her seferinde unutmaya mahkum olan bir kader. Ta ki döngüyü kıracak çıkışı bulana kadar.

Çıkışı bulmak için de ilerlemeliydim. Botlarımın arkasında çıkıntı yapan bölmeye minik birer bıçak yerleştirmek için eğilince Sokrates-1'de Gazap'ın gözdesi için ayrılmış geniş odama döndüğümde masamın üzerine bırakılmış notu hatırladım.

Yarın öğlen.

Yazının Karissa'nın karakteristik eğimli yazısı olduğunu biliyordum. Toplantı zamanlarımızda bize not gönderen hep o olurdu.

Gözdelerin masasına dönmenin zamanı gelmişti.

Odama dönerken Travis şifa odasına uğramamda ısrarcı olmuştu. Şimdi bunun için minnettardım, bana verdikleri ilaçlar sayesinde ağrı hissetmiyordum. Gözdelerin karşısında acı ile kıvranmadan oturabilmem, nefes alıp verirken yüzümü buruşturmamam gerekiyordu.

Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptıktan sonra banyodaki aynada yansımama baktım. Şakağımdaki kesik solmaya başlamıştı. Bakışlarım her zamanki gibi sertti ama altındaki morlukları kapamanın bir yolu yoktu.

Gece uyuyamamıştım. Travis ile Ola hakkındaki konuşmalarımızı defalarca zihnimden geçirmiş, eskiden okuduğum metinleri gözümün önüne getirmiştim. Odaklandığımda zihnimin kusursuz bir netlikle o anı hatırlayabilmesine başta irkilsem de bilmeden bu yeteneğimi kaç kere kullandığımı düşünmeden edemedim.

Zeki olduğumu ve hızlı bir hafızamın olduğunu düşünmüştüm. Bıkkınlık ile yüzümü ovaladım. Artık şaşırmamayı öğrenmeliydim.

Zihnimde hatıralardan daha çok beni rahatsız eden şey dünkü konuşmamızdaki detayların her birinin doğru olduğunu iliklerimde hissetmemdi. Aynı mabette özü hissetmem gibi Ola hakkındaki bilgilerin doğruluğunu da bütün özümle hissediyordum.

Çözmem gereken sorun yığınının üzerine Ola'yı da ekledikten sonra daha fazla zaman kaybetmemek için harekete geçtim. Odamdan çıkıp sabit bir tempoda toplandığımız salona ilerlerken koridorların boşluğu gibi zihnimi boşalttım.

Toplantı için çağrı aldığıma göre Ino iyileşmiş olmalıydı. Acantha'nın yara almadan dönmesine şaşırmalı mıydım? Acantha'nın da Morpheus gibi sakladığı sırları olmalıydı.

Zihnim tehlike çanlarının gürültüsü ile doluyken toplantı salonunun kapısına uzandım. Çıkışı bulmak için ilerlemeliydim.

Çift kanatlı kapı sessizce açılıp gözdelerin oturduğu masayı gözler önüne serdiğinde, bakışlarımı her birinin üzerinde gezdirdim.

Ion'un Seçilmişi (Gazap'ın Gözdesi Serisi 2)Where stories live. Discover now