2.Bölüm: ''Dikişler ve Kabuslar''

2.6K 129 158
                                    

Keyifli okumalar...

***

Şifa odasının tanıdık duvarları arasında geçen beş gün daha. Bedenimin zayıflığı, sinirlerimi harap etmek üzereydi. Kuleye adım attığımdan beri içimde köpüren öfke yeniden boğazımdan yükselip hırıltılı bir inlemeye dönüştü.

Neden bu kadar uzun zaman almıştı?

Her gelen şifacı dinlenmemi söylemekten başka bir şey yapmıyordu. Sargılarım üç kere değişmiş, sayısız kere şifacıların kontrolünden geçmiştim.

Acı eşiğimin yüksek olması, bedenimin iyileşme hızına katkı sağlamıyordu. Ölümsüz bedenler bile dinlenmeden iyileşmiyordu.

Kendime gelişimin haftasında ödü kopan başka bir kadın şifacıyı yıkanmak için tehdit etmiştim. Bu konuda oldukça iyi olduğum ortaya çıkmış, sözlerimin ardından varlığından haberdar olmadığım gizli bir geçitle şifa odasının yanında yer alan duş kabini, ayaklı bir komodin ve aynadan ibaret minik kare odanın içinde kendimi bulmuştum.

Bütün o kan, pislik ve anılar üzerime yapışmıştı.

Hiçbir zaman üzerimdekileri bu kadar temizlemek istememiştim.

Hafif buhar odayı kaplamışken yırtık kıyafetlerimden ve ne kadar şifacılar aksini söylese de sargılarımdan kurtuldum. Duvarda basit kesim aynaya ilerleyip bedenime baktım. Başımdan başlayıp göğsümün ortasına kadar bana bakan yansımam harap haldeydi.

Sağ şakağımdaki açık pembe kesiğin üzerindeki dikişler bana göz kırptı. Hayatım boyunca taşıyacağım bir iz daha.

Sinirle gülüp dokunmak için morarmış bileğimi kaldırdım. Mor, yeşil ve pembe bedenimin en sevdiği renklerdi. Adeta bir tören elbisesi gibi tenime eşlik eden desenler her yerdeydi. Travis iç kanama olayını hafife almıştı. Pek çok damar bedenimdeki darbelerin şiddeti ile patlayıp derimin altında elbiseye uyan bir geçit töreni düzenlemişti.

Şakağımdaki dikişler elime pütürlü, yarı kabuk bağlamış dokusuyla sürtündü. Halletmem gereken bir konu daha.

Öncesine göre daha rahat nefes alırken asıl dehşet verici olan yarama baktım. Sargıların altındayken ne kadar kötü yaralandığıma dikkat etmemiştim. Şimdiyse derimin katlanıp büzüşen hali sinirimi bozdu. Tenimi bozan yaraları kafaya takmamayı uzun zaman önce öğrenmiştim. Yaralar olmadan hayatta kalamazdım.

Her iz, bir mücadelenin galibi olduğumun kanıtıydı.

Sorun derimdeki dikişler değildi. Kemiğimin yerine oturtulup kaynaması için gereken süre uzundu. Bir gözde olmasam o anki acı beni şoka sokar, büyük ihtimal vücudumdaki diğer kanamalar ile çoktan can verirdim.

Taze yarama bakıp kahkaha attım. Ah Radsolf da tam onu istememiş miydi? Bir gözdeyi bile sınırlarına kadar zorlayan bir yara.

Defalarca yere düşüp defalarca ayağa kalmayı başaran o kız olmasam şimdiye kadar ölüp gerçeklikten uzak minik hayatımla iz bırakmadan yok olacaktım.

Ama ben Gazap'ın yüz elli yıldır boş bıraktığı koltuğa oturan Eris'dım.

Doğrularını yanlışlar ile takas eden kız.

Sağlam olan kolumla kafamın üzerinde bir karmaşa halindeki saçlarımı tutan tokayı çekip kopardım. Başımdan aşağı düşen kan ve toz kaplı saçlarım omuzdaki hassas deriye dokununca tısladım.

Kadınsı dokunuşlar can yakıyordu.

Dizlerimin biraz üzerine kadar gelen küvete ilerleyip içine girmek için adımlayınca baldırımdaki paralel dikiş izlerini görüp duraksadım.

Ion'un Seçilmişi (Gazap'ın Gözdesi Serisi 2)Where stories live. Discover now