"Gelmiyorum."

Kadının yüzünde telaşlı bir ifade belirdiğinde ne yalan söyleyeyim ona biraz üzülmüştüm ne de olsa o da bir emir kuluydu.

"Efendim, gelmeniz gerektiği söylendi."

Tam kadını tersleyecektim ki Eflah'ın sesini duymamla umursamazca bakışlarımı yeniden dışarıya yönelttim. "Tamam, Gül abla. Sen çık ben hallederim."

Bana yaklaşan adım seslerini duysamda herhangi bir harekette bulunmadım.

"Aç olduğunu biliyorum Lema. İnat etme."Eflah hakkında farkettiğim diğer şey ses tonunun asla değişmemesiydi. Sesi ne alçalıyor, ne yükseliyordu. Hareketleri ve bakışları bana okuduğum kitaplarda ki soylu asilleri hatırlatıyordu.

"Aç değilim,beni rahat bırak."

Önüme geçtiğinde derin bir nefes vererek bakışlarımı yukarı kaldırıp yüzüne baktım. Adamın saçları bile sabah gördüğüm gibiydi. Bir teli bile bozulmamıştı. Yukarıdan topuz yaptığı saçları, simetrik yüz hatları ve pürüzsüz cildiyle fazla ulaşılmaz duruyordu. Daha düne kadar sosyal medya da onu gördüğümde düşündüğüm tam olarak buydu. Bir prens kadar asil. Ama bir o kadar da serseri bir havası vardı. Bir kolu dövmelerle kaplıyken ona tezat gözlük takıyordu. Bir gözlük bir insana bu kadar yakışabilirdi.

Dudakları yukarı kıvrıldığında ne yaptığımı daha yeni anlayabilmiştim."Karnını doyurduğumuzda söz veriyorum beni istediğin kadar izleyebilirsin."

Kaşlarım çatılırken hırçınca cevap vermiştim. "Senin neyini izleyeceğim?"

Ellerini omzuma yerleştirip beni kapıya doğru çevirdiğinde artık sırtım ona dönüktü. Çenesini başımın üstüne yerleştirdiğinde aradaki boy farklı sinirlerimi bozmuştu.

"Yürü abim." Şaşkınlıkla ona dönüp bağırmak istesemde omuzlarımdaki elleriyle beni kapıya doğru yürütmeye başlamıştı. Homurdanmadan edemedim. Daha doğrusu itiyordu.

Beni nasıl bu kadar çabuk benimseyebiliyorlardı? Bu onlar için bu kadar kolay mıydı? Sevim abla kendi memleketindeyken Yankı ben olmadan yalnızdı. Onunda başka kimsesi yoktu. Şimdi beni merak etmekten deliye dönmüş olmalıydı. Kalbim kendim için değil,onun için acıyordu. Biz 9 yıl boyunca onunla hiç ayrılmamışken onunda benim gibi şuan hayatında kocaman bir boşluk olduğunu biliyordum.

"Telefonumu istiyorum."dedim bir anda. Eflah'ın omzumdaki eli kasılırken sordu.

"Neden?"

Sinirle omzumdaki elini ittirdim. Bunlar niye sürekli benimle bir temas kurma çabası içindeydi? "Benim de kendi sevenlerim, fanlarım var. Sosyal medya hesaplarım var. Kendi kanalım var. Ne demek neden? Bitki gibi mi yaşayacağım burada?"

Eflah umursamazca cevap verdi. "Yemeğini düzgünce yersen bunu tekrardan dile getir."

Koridorun sonuna geldiğimizde Eflah'ın elini okutmasıyla duvar iki yana açılmıştı. Evlerinde asansör vardı! Duvarla aynı renk olan asansör kapıları uzaktan asla fark edilmiyordu.

"Beni sonsuza kadar bu evde tutamazsınız."

Eflah'ın dudaklarından bir gülüş kaçarken asansörde giriş kata basmıştı. "Aslında tutabiliriz ama böyle bir niyetimiz yok Lema."

Hepsi manyaktı! Bu ailenin bir üyesi bile normal değildi! Son dediğini duymamış gibi yaparak isteğimi tekrar dile getirdim.

"Telefonumu istiyorum." Eflah'ın yüz ifadesinde bir değişme olmadı. Aksine sakince beni cevapladı.

"Yemeğini güzel yersen telefonunu almanı sağlayabilirim."

İnatla söylendim. "Şimdi istiyorum. Sizinle yemek falan yemekte istemiyorum. Anladın mı? Yoksa papağan gibi aynı cevabı vermeye devam mı edeceksin?"

KAN BAĞIDonde viven las historias. Descúbrelo ahora