"Yakında evleniyorsun da haberimiz mi yok?" Tatlı çehresinden imalı bakışlarını espriyle karışık cümlesiyle bana vurduğunda iç çeksem de sırıtmamla karşılık verdim.

"Evlenmek iyi bir halt olsaydı öncesinde sen ve Özdemir ayrılmazdınız. Birbirinize ölüp bittiğiniz halde hem de." Parmakları ritim tutturduğu kalem çevirme işine devam ederken kesinlikle dediğimden etkilenmemişti belki de hünerlerini gösterip kendinde şu psikolojik krizi yönetiyor olabilirdi. "Arkadaşlık içinde geçerli bu, eğer sağlam bir olay olsaydı Özdemir beni yarı yolda bırakmazdı."

"Desene aynı adam tarafından terk edilmişiz." İkimizde söylediğine ne kadar kırgınlığımız olsa da gülmüştük.

"Özdemir'i çok kırdım ben Mısra. Bencilliğim onu çok yıprattı. Bakıldığında yanımda kalmak zorunda değildi ama ben sanki o bu sorumluluğu almak zorundaymış gibi davrandım." Çukurlu göz çevresini ferah bir parlatıcıyla aydınlatmaya çalışsa da bakışlarında ki o yorgunluğu netlikle okuyordum. Eğdiği kafasını yazı yazma bahanesine sakladığını anlıyordum ama bunu dert etmedim sonuçta beni onaylamak zorunda değildi.

"Özdemir sana hep hayranlık duyardı. Onunla her iki üç kelimemizde senin bahsini araya sıkıştırır başarılarından, tavırlarından anlatırdı. Bazen seni babasının eksikliğine koyduğunu ve sana bu yüzden daha fazla düşkün olduğunu söylerdi hep." Şimdi kafasını eğme sırası bendeydi, uzandığım yatakta dikelip oturdum ve bağdaş kurduğum bacaklarımın arasına ellerimi bıraktım.

"Özdemir'den önce aramızdaki bağı ilk terk eden ben olmuşum. Ne diyebilirim ki Mısra? Onun adına mutluyum, benden kurtuldu ki haklı olarak yaptı bunu."

"Haklı, Özdemir kendisine zarar vermeden önce hayatından en sevdiklerini çıkarabilen biri. Umarım, onu gerçekten hak eden insanlarla karşılaşır."

"Sakın önümde ağlayayım deme."

"O kadar kolay lokma değilim. Benimde kendimde dizginleyebildiğim durumlar var." Mısra gülümseyip sanki omuzlarında saçı varmış gibi elini havada savurup havalı bakışını attı.

"Pekâlâ dönelim diğer konuya."

"Hangisine?" Özdemir defterini hızla kapattığında bir sonrasında anlatacağım şeyin boşluğuna düştüm. Haddinden fazla konu vardı lâkin hiç biri açılıp konuşulacak kadar değildi, can sıkan ve hüznü peşinden sürükleyendi hepsi.

"Tabloların?"

"Benim sahip olduğum bir tablo yok." Yine o kömür karası irislerinden bana yardımcı olabilecek bir nebze ifade aradım ama nafileydi çünkü Mısra kendinden olaya yansıyabilecek hiç bir etkiye izin vermezdi.

"Ne oldu peki eskiden(?) sahip olduğun tablolar?"

"Bilmiyorum en son çöpe atmıştım."

"Çöpten birileri almış ve yarışmaya katılmış." Bildiği gerçekleri kulaktan duyma anlattığında kaşlarımı çatıp kelime oyununa girişen müstakbel psikoloğuma baktım.

"Vefa'nın artık o tablolar. Üçüncü oldu ve ödül aldı sonrasında ne yapar bilmiyorum, iletişimim yok." Kalemi yine deftere gerekli anahtar kelimeleri not aldığında sanki o icradan kapanmış gibi duran ağzım açılmış ve bir daha hiç susmayacak üzere konuşmaya başladı.

"Vefa'yla neden iletişimini kestin?"

"Gerek duymuyorum, bunca zaman yanımda duranlarda vakti gelince gidiyor. Yeni birine ne lüzum var?" Yarıya kadar indirdiğim göz kapak çizgimde sabit tuttuğum bakışlarım Mısra'nın beni çözmek için yanıp tutuşan gözlerinde durdu.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Kde žijí příběhy. Začni objevovat