BÖLÜM 6

12 0 0
                                    

  Panik. Panikliyordum en son. Kafamın içinde dönen bin bir çeşit düşünceden sıyrılıp şu ana ait hissetmeye çalıştığımda az önce, ne kadar az önce bilmiyorum, çok klişe bir kaçırma girişimine konuk olduğumu hatırladım. Kolumdaki sızıyı hatırladığımda bayıltıldığımı fark etmiştim. Etrafı göremiyordum çünkü muhtemelen kafama geçirilmiş siyah bir kumaş vardı. El ve ayaklarım bağlanmıştı fakat ağzımda herhangi bir şey yoktu. Uyandığımda ses çıkarıp dikkat çekmem bekleniyordu. Bunu yapmayarak başlayacaktım işe. Hareket edip sandalyeden düşmemle ses çıkarabilirdim. Daha farklı bir şey düşünmem lazımdı.

  Sandalyeye bağlı değildim anladığım kadarıyla. Sadece kollarım sandalyenin arkasında birleştirilip bağlanmıştı. Sessiz hamlelerle bacaklarımı kendime çekip sandalyenin üzerinde durdum ve ayağa kalkarak kollarımı sandalyenin arkasından kurtardım. Tekrar oturur pozisyona gelip sessizce sandalyeden indim. Bu sefer ne yapacağımı düşünürken yine aynı pozisyonda olduğum bir anı beliriverdi zihnimde. Ellerimi kalçamdan geçirip bacaklarımı çıkarıyor, bu şekilde ellerimi önüme alıyordum. Karşımdaki adam gülümserken ter içinde gözlerine bakıyordum fakat burası önemli değildi. Hatırladığım gibi yaparak kollarımı öne aldım, başımdaki şeyden kurtulup yere attım. Önce etrafa bakıp iplerden kurtulacağım kesici bir şey aradım fakat bomboş depoda az önce kurtulduğum sandalyeden başka bir şey yoktu. Üstüme bakındım fakat tokam haricinde... Tokam. Onu parçalarsam bir ihtimal kesici olarak kullanabilirdim. Çıtçıtlı tokayı çıkarıp keskin tarafıyla ipleri kesmeye çalıştım fakat faydası yok gibiydi. Sandalyeye tekrar baktığımda ayaklarının oturma yeriyle birleştiği kısmın keskin olduğunu fark ettim. Önüme aldığım ellerimle sandalyeyi hafifçe kaldırıp yan yatırdım. Bir yandan da girişleri kolaçan ediyordum çünkü her an kontrole gelebilirlerdi. Hızlı olmam gerekiyordu. Kolumu sandalyeye sürterek ipleri kesmeye başladım. Ayak sesleri yaklaştıkça ellerimi hızlandırdım. Son birkaç bağ daha... Adım seslerinin yaklaşmasından dolayı hızlanmış olsam da çıkışa gidecek kadar vaktim yok gibiydi. Etrafta kaçış olarak sadece havalandırma gözüküyordu. Daha ayaklarımı çözemeden sendeleyerek havalandırmaya ilerledim. Bir kere zıpladım, yeterli değildi. Bir daha.. Bir daha. Sesler tam kapının önünde durduğunda son kez güçlüce zıplayıp tırmandım. Ayaklarım bağlı olduğu için ve ellerim terlediği için zor olmuştu. Ellerim normal şartlarda heyecandan terliyor olurdu sanırım fakat o kadar soğuk kanlı davranıyordum ki boğuk depo havasından başka bir sebebi yoktu.

  Çıktığım şekilde kalıp sessiz ve hareketsiz şekilde bekledim. Yolumu çizmek için arkama küçük bir bakış attığımda gördüğüm şeyin gerçek olmaması için yalvarırcasına tekrar tekrar baktım. Gerçekti, tam arkamda iki ayağının üstünde durmuş etrafı koklayan bir fare vardı. FARE VARDI. Çığlık atmayacaktım. Çığlık atmayacaktı- Seslerin birbiriyle gergin konuşmaları ardından çıkış kapısını açıp beni aramaya gittiklerini duydum. Fare hala bana bakıyordu. Ayaklarımı çözebilmem için yeterli alan yoktu fakat zaten fare ayaklarıma çok yakındı. Yaklaşamazdım. Ayaklarımı kendime çekip öne aldığımda fareyle tekrar göz göze gelmemek adına direkt atladım. Ayaklarımı çözdüğüm gibi kapıdan ben de fırladım. Gözükmeyerek ana yola çıktığımda nerde olduğumu bilmeyeceğimi önceden tahmin etmem gerekiyordu sanırım. Otostop çekse miydim? Ne saçma bir işin içine düşmüştüm bilmiyordum fakat "Koruyorum." Diyen abimin hangi cehennemde olduğunu bilmek istiyordum. Arabalar hızlıca yanımdan geçerken ne yapacağıma dair bir fikrimin olmayışı beni sinirlendirmişti. Düşünüp bulacaktım. Bulurdum çünkü Allah aşkına ajandım ben. İşim neydi. Tabi ki bulacaktım. Şimdi önceliğim eve ulaşmak değil dönen dolapların amacını öğrenmekti. Kaçmayacaktım. Ne telefonum vardı ne bir şey. Depoda bir şey bulabilecek miyim diye geri dönmeye karar verdim. Gördüğüm kadarıyla pek bir şey yoktu fakat adamların geldiği odayı görmemiştim.

EKSİKWhere stories live. Discover now