Bir adım geri attığımda çoktan kendimi toparlamıştım. Elimin tersiyle yüzümü temizleyip ardından kalabalıktan uzaklaşmak adına bir adımım daha geriye gitti. Hafi'nin omuzuna hafiften dokunduğumda yüzüne yaydığı gülümsemesiyle bakıyordu.

"Hayatınızda başarılar diliyorum. Birbirinize emanetsiniz, bu sırrı gidebildiği yere kadar tutun."

    "Bir dakika nereye?" Hafi bir bana bir kürsüye bakarken onu daha fazla zorlamadan bir kez daha omuzuna hafiften vurdum ve yanından ayrıldım. Kalabalık, platforma daha çok yaklaşıp orada olup biteni yakından görmek adına üzerime doğru gelirken ben bu akıntının tersine adımlıyordum.

     "Herkese teşekkür ediyorum. Uzun zamandır elde tutulur bir başarıya layık görülmediğim için garipsiyorum daha doğrusu ne yapacağımı bilmiyorum," Vefa'nın sesini duyduğumda salonun ortasına doğru ilerliyordum "E, öncelikle şunu söylemek istiyorum; insanın kendi şansını kendisinin yarattığına inanıyorum, hayallerin uğruna yapabileceklerinin sınırı olmadığını düşünüyorum." Titreyen sesi kulaklarımda uğuldarken arkama dönüp ona bakmamak için iplerimi koparmış kendi limanımdan gemilerimi şiddetli dalgaların eteğine bırakmış gibiydim yani öyle çetin ve zordu benim için o sesin sahibine bakamıyor olmak.

      "İnsanların beni gördüğüne inandığım noktada şansımın olabileceğine inandım.'' Sesine yansıyan titremeyi dizginlemek adına soluklanıp, iyi hissettiği noktada tekrar konuşmaya başladı. ''Bana üç dakika konuşma hakkı verildi o yüzden kısa ama edebi konuşmama biraz maruz kalabilirsiniz." Kapıya doğru yaklaştığımda Vefa'nın biraz daha rahatladığını sesine düşen sevincinden fark ettim. Alt dudağımı kabuklara boğacak kadar kemirirken kendi nefsime düşüp olduğum yerden; omuzumun üzerinde kalabalığın ilgisini çeken sahneye baktım. Vefa ellerini arada sırada küçük mikrofonun uzun ince gövdesine sarıyor ve her konuşmasında biraz daha eğilip mikrofona yöneliyordu.

     "Saygıdeğer hocam Sezai Karakoç der ki; Geceye yenilmeyen her insana ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır." Aramızdaki kalabalığın hiç bir önemi yoktu, onun gözlerinde ki yıldızları seçebilmem için. Öylesine kaptırmıştı kendisini, heyecanından arınmış küçük cezbesi şimdi diline düşürüyordu. "Dün gece benim için çok zordu, kararlarımın en uç noktalarında gezinip durdum ve neredeyse buradan vazgeçecektim." Biraz soluklandığında gözleri tekrardan önündeki insanlar üzerinde gezindi. "Benim, geceyi atlatmam için yanımda duran O kişiye minnet duyuyorum. O, bana bugün güneşin en parlak gününü verdi." İnsan selinde daha fazla gözlerini gezdiremediğini anladığında yanına getirilen tablolara döndü ve devam etti: "İnsanın aklında hiç susturamadığı bir yanı vardır ya ve sonra tamamen ele geçirir, büyür de büyür içinde. Gördüğünüz tablolarda lütfen net bir duygu çıkarın çünkü O ikilemleri pek sevmiyor.. Sizlere ufak bir tiyo; tablolar insan nefsini anlatıyor. Muhafazakar olmamış her kirli düşüncenin sonu ne yazık ki böyle bitiyor." Söylediğine saklayamadığım tebessümü armağan ederken, tabloları doğru kişiye verdiğime artık daha emin olduğumu görüyordum.

     "Koordinatör Çağdaş bey bana şuan kısa kesmemi güzel bir dille ifade ediyor," Salondakiler de gülmeye başladığında Vefa mikrofonu eline alıp kürsünün önüne geçti o ara diğer tarafına iki tabloların yanından ayrıldı.

      Vefa kısa bir süre kalabalığa baktı ardından mikrofonu dudaklarının hizasına getirdi. "Sevgi ve öfke, aşk ve gurur daha nice verilebilecek örnekler hepsi ya kazancımız ya kaybettiklerimiz. Önce gururu aşkın önüne çıkardık sonra sevgiye inanmadığımızı anladık, peşin sıra öfkelerimiz çoğaldı. Bugün ben kaybettim ama inanın bu kayıp gelmiş geçmiş en sağlam kazancım oldu. Tekrardan herkese teşekkür ediyorum." Mikrofonu aldığı alkış eşliğinde kürsüye bırakıp hızla platformdan indi sonrasında gözden tamamen kaybolduğu için bir daha göremedim. Moderatör Vefa'nın boş bıraktığı yeri devraldığında önüme dönüp Moonport'un altın sarısı işlemeli ince işçilikle çalışılmış devasa kapılarının ardına çıktım.

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon