Bölüm 47, Minator'un Boynuzlarındaki Düğümler

Start from the beginning
                                    

  Rae gülümsemek için olağanca gücünü kullanarak, "Çünkü geldik," dedi. "Minator birazdan yanımıza gelecek." Son ip parçasını da iç içe geçmiş ellerimizin arasından aşağı bıraktı. Şimdi beyaz iplikten yolumuz onları takip ederek döneceğimiz anı bekliyordu.

  Hissettiğim yoğun korkunun etkisiyle ona biraz daha yaklaştım. "Bana lütfen bizi yemeyeceğini söyle," derken sesimin titremesine engel olamadım.

  "Buna söz veremem."

  Bana cevap veren kesinlikle Rae değildi. Daha tok, daha insanlıktan uzak bir sesti beni yanıtlayan. Tam karşımızdaki koridorun içinden yükselmiş ve onun sesiyle birlikte elimizdeki meşaleler hafifçe titremişti.

  İnanmadığım tanrılar, buradaydı.

  Minotor sonunda kendini gösterdiğinde nefesimi tuttum. Ne görmeyi beklemiş ya da ummuştum bilmiyorum ama kesinlikle göreceğimi düşündüğüm şeyin bu olması aklıma bile gelmemişti. Ben daha çok kıldan görünmeyen bir beden, toynaklar ve bir boğa kafası beklemiştim sanırım.

  Ama gerçeğinin benim düşündüklerimle uzaktan yakından alakası yoktu. Uzun ve ince örülmüş kaslarla dolu esmer bedeni karanlığın içinden çıkıp geldi. Belinin aşağısında askerlerde görmeye alışık olduğum tarzda deri bir kıyafet varken üst bedeni tamamen çıplak ve yaralarla kaplıydı.

  Her bir ince ve sıkı kasın üzerinde çentiklere benzeyen beyaz yara izleri vardı.

  Ama beni şaşırtan yaralarla kaplı bedeni değil, bizzat kendisiydi. İki uzun boynuz kahverengi uzun saçlarının arasından fırlamış, onun efsanevi bir yaratık olduğunu gözler önüne sermişti.

  Benim onu dikkatle izlediğimi fark eden iri kahverengi gözleri bana döndü. "Gördüğün şey seni ürküttü mü yoksa etkiledi mi?" diye sorduğunda gülümsedi, iki sivri diş kendini belli etti. "Seni şimdiden uyarayım tanrının kadını, bana yalan söyleyemezsin. Eğer söylersen bedelini yüreğinle ödersin."

  Yutkundum, Rae'nin bedeninden güç almaya çalışarak kendimi ona biraz daha yaklaştırdım. "İkisi de değil," dedim tamamen dürüst olarak. "Beklediğim bu olmadığı için şaşırdım."

  Minator başını aşağı yukarı salladığında boynuzları meşalelerden yayılan ışığın altında parladı. "Toynaklarım olmasını bekliyordun sanırım," dedikten sonra bize doğru bir adım attı. "Belki de vardır ve sizden gizlemişimdir."

  "Belki de," diyerek yanıtladım onu.

  Rae gözlerini bu garip adama dikti. "Tanrı Öldürenleri senden geri almaya geldik," dediğinde Minator'un bakışları değişti, sertleşti.

  Gözleri bir alayla parlarken bir kez daha sivri dişlerini göstererek sırıttı. "Beni buraya getirttikten sonra buradaki işimin bittiğini mi söylüyorsun?"

  "Hayır." Rae'nin sesi yumuşak ama emrediciydi. "Dilediğin kadar burada kalabilirsin, yalnızca o silahları senden almamız gerek."

  Minator başını yavaşça sağa ve sola eğdi, kendini esnetmeye çalışır gibi bir hali vardı. Ya da saldırmaya hazırlanıyordu. "Karşılığında bana ne vereceksin tanrı?"

  Karşılık. Elbette. Tanrılarla ve onların yarattığı tuhaf yaratıklarla ilgili öğrendiğim bir şey varsa o da hiçbirinin karşılıksız bir şey yapmayacağıydı. "Ne istiyorsun?" diye sordum sakince.

  Minator'un güzel gözleri yumuşasa da suratı hala sertti. "Mutluluk," dedi hiç düşünmeden. "Mutlu bir anıya sahip olmak istiyorum."

  Rae homurdandı. "Seni salamayacağımı biliyorsun Minator," derken onu tutsak etmenin ne kadar yanlış hissettirdiğini bildiğine emindim. "Seni Girit'ten getirirken serbest bırakmayacağıma yemin verdim."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now