otuz bir; gereksiz (kesinlikle gerekli) kemer

Start from the beginning
                                    

"mal, insan ben geldim falan der."

söylenerek yanıma geldi önce, oturduğum yatağın ucuna oturdu ve bir şeyi yeni fark etmiş gibi kafasını kaldırıp şaşkın bir şekilde bana baktı. "sen, az önce dediğim şeyi duymadın değil mi?"

"benden önce jeongin'e sokacağını mı? hayır, duymadım." dedim gülerek.

alnına avcunun içiyle vurup kafasını yatağa gömdü ve boğuk gelen sesiyle bağırmaya başladı. "ölsem keşke şu an, yok ol dünya! yok ol!"

"jisung," diye mırıldandım, sırtımı yasladığım yerden çekip ona uzandım ve kafasından tutup kaldırdım onu. ellerim iki yanağında öylece dururken o da anlamsız bir ifadeyle bana bakmaya başladı. "utandın mı sen?"

öyle olduğunu tamamen belli eden ama sonuna kadar inkar edeceğine de inandığım bir bakış attı bana ve yataktan fırlayarak kalktı bir anda. "ne utanacağım be? bunu bilerek gelmeni istedim ben zaten." çenesini yukarıya kaldırarak gururla konuştu ve bu sadece daha çok gülmemi sağlamıştı.

"yapamayacağımı mı düşünüyorsun?"

"yok canım, jeongin'den aldığın o motivasyon ile her şeyi yaparsın sen."

hâlâ gülerek ve alayla söylediğim cümleme önce tepki vermedi, ben de gülüşümü giderek soldurdum ve ayakta durmaya devam eden jisung'a baktım.

"yapamam sanıyorsun."

düz bir ifadeyle söylediği şeye gerilip sırtımı tekrardan yatak başlığına yasladım ve o hariç her yerde gezdirdim gözlerimi. "yok, öyle bir şey demedim."

giderek ortamın tuhaflaşması beni daha da gerdiği için ayağa kalktım hızla. ayrıca bu oda geldiğimden beri bu kadar sıcak mıydı? üstelik kocaman balkon kapısı da açıktı.

neon turuncu ve pembe renginden oluşan odanın duvarlarında asılı olan posterlere yakından bakmaya karar verip o tarafa gitmeye başladım ve tam da o anda bileğimi sıkıca kavrayan jisung ile duraksadım. bakışlarımı ona çevirdiğimde bana bakmıyordu, beni hızla yatağa doğru çekti, daha doğrusu yatağa fırlattı ve ben yaşadığım şok ile yatakta uzanırken o vakit kaybetmeden üzerime çıkıp sert bir şekilde kasıklarıma oturdu.

"jisung?"

diyebileceğim tek şey onun adını sayıklamaktı o an, anlamadığım bir şekilde sinirlenmişti ve bir şey kanıtlamak istiyor gibiydi. ama bunları yaparken kalbimin resmen yerinden çıkacak olmasını pek hesaba katmıyordu.

"hm?"

o üzerimde, bana doğru eğilir bir pozisyonda bakarken umutsuzca yutkundum. zor bela ağzımı açıp konuşmaya başlayacağım sırada yine susmak zorunda kaldım ve bu sefer beni susturan şey, düşüncelerim yerine onun dudakları oldu.

öpüşü acemilikten fazlasıyla uzaktı, ayak uydurmak için dudaklarımı araladım fakat bana uyguladığı baskınlık yüzünden hiçbir şey yapamadım. önce alt dudağımı bir süre boyunca emdi, sonrasında da karşılık vermek yerine dilimi onun ağzına ittiğimde dudağımı bırakıp dilimi emmeye başladı.

hareketleri oldukça sert ve hızlıydı, nefesim bu kadarına yetmediğini belli eder bir şekilde azaldığında onu nazikçe ensesinden kavrayıp kendimden uzaklaştırdım. her geçen saniye aklıma benim odam ve kitap odasındaki hallerimiz geldi, kalbim daha da sıkıştı ve o karşımda dudağını ağır hareketlerle yalarken beynim uyuşmuştan daha da beterdi.

"jisung, annen evde."

söylediğim şey umrunda değilmiş gibi göz devirdi bana. üzerimden kalkıp kapıya doğru gitti ve bir eliyle yaptığı şeyi işaret ederken diğer eliyle de kapıyı kilitledi. "rahatladın mı?"

poor or rich ✓Where stories live. Discover now