27,

8.3K 1K 1.1K
                                    

malum bölüm geldi
iyi okumalar,,

---

mor ve ötesi - küçük sevgilim
(medyaya koydum.)

saat 20.30'a yaklaşırken üzerine ince bir ceket alıp evden çıktı jeongguk. bacakları tir tir titriyor, elleri gerginlikten terliyordu. ne hissetmesi gerektiğini bile bilmiyordu, karmakarışıktı. ayakları kontrolü ondan devralmışçasına parka doğru ilerlese de aklı bambaşka yerlerdeydi.

haftalardır kaçtığı o konuşmayı yapmaya hazır mıydı bilmiyordu. ne konuşacaklardı, ne diyecekti onu da bilmiyordu. sadece yapması gerekeni yapıyor, yürüyordu.

on dakikanın ardından parka ulaştı. karanlığın hakim olduğu geceye serin bir rüzgar eşlik ediyor, jeongguk'un tüylerinin diken diken ediyordu.

sonra onu gördü. kaldırım kenarına oturmuş, dirseklerini dizlerine dayamış, başı eğik.

çökmüş görünüyordu taehyung, bu görüntü jeongguk'un göğsüne bir kramp girmesine sebep olmuştu sanki. ne olursa olsun onu üzgün görmeye dayanamıyordu. kendine itiraf etmek istemese bile en başından beri böyleydi bu.

her şeye rağmen en çok umursadığı kişi taehyung'tu.

taehyung, duyduğu adım sesleriyle hızla başını kaldırdı. öpüştükleri geceki taehyung nasılsa şu ankinin de ondan farkı yoktu. gözleri kan çanağı, saçları dağınık. uyumadığı belli. ama güzel, yine de güzel.

"geldin."

"geldim." dedi jeongguk. sen ne zaman çağırsan iki elim kanda olsa gelirim diyemedi. çünkü gidemezdi artık ona. kalpleri bir atsa bile ayrı düşmüşlerdi birbirlerinden.

"şuradaki banka geçelim mi?" diye sordu taehyung çatallı sesiyle. jeongguk'u sadece dört gündür görmüyordu ve öyle çok özlemişti ki her an beline sarılıp burnunu boynuna dayayacak, kokusunu derince içine çekerek ağlayacak gibiydi. en büyük zaafı oydu işte. konu jeongguk olduğunda hiçbir şeyin önemi kalmıyordu taehyung için. geç de olsa fark etmişti bunu.

"olur." şeklinde kuru bir yanıt verdi jeongguk. her ne kadar zor olsa da kayıtsız kalmaya, kendini tutmaya çalışıyordu.

köşedeki söğüt ağacının hemen altındaki kahverengi banka oturdular.

her şeyin başladığı yerde buluşalım demişti taehyung, sahidende öyleydi. her şey tam burada, bu bankta başlamıştı. taehyung jeongguk'a onu sevdiğini ilk kez bu bankta söylemiş, ilk kez burada öpmüştü onu.

"dinliyorum." dedi jeongguk bakışlarını taehyung'a çevirerek. taehyung ise taş zemine bakıyor, gözlerini jeongguk'a çevirmemeye gayret ediyordu. yoksa konuşamazdı, bunu biliyordu. çünkü jeongguk ona söyleyeceği her şeyi unutturuyor, aklını başından alıyordu.

sessiz kaldı.

"beni buraya hiçbir şey konuşmamak için mi çağırdın?"

"hayır sadece.. ne desem, nereden başlasam bilemiyorum."

"taehyung, yetmez mi? benden bir şeyler sakladığın yetmez mi? ne olur konuş artık." dedi jeongguk. bunu söylerken sesinin titremesinden nefret etmişti. ona karşı bu kadar zayıf ve savunmasız olmaktan nefret etmişti.

derin bir nefes aldı taehyung ve bakışlarını jeongguk'a çevirdi. göz göze geldikleri her seferde canı daha çok yanıyordu. jeongguk'un bakışları öyle keskindi ki o an o bakışların karşısında ölmek istedi taehyung. onun gözünde bir yabancı, sıradan bir eski sevgili olmaktansa bunu yeğlerdi.

downtown baby On viuen les histories. Descobreix ara