SIRADAN HER GÜN

142 58 10
                                    


Uyku ile uyanmak arasındaki savaşı, zihninde beliren düpedüz bir uyutmaca olan hayatın gerektirdiği çalışma fikrinin etkisiyle uyanıp sirkelenmek kazandı. Şimdi sadece gözlerini açmıştı ve sonra neler yapacağını planlıyordu rutubetli tavana bakarak. Düşünceleri hayatı gibi karma karışıktı. İnsanın düşüncelerini hayat şartları belirliyor ilmi olarak önce düşünüp sonra hayata geçirmek olsa bile. Sonunda kalkıp tualetin yolunu tuttu. Aynadan kahırla baktığı yüzüne bir su çaldı. Nihayet kapının önünde ucuz sigarasını yakıp kaldırımlardan dolmuş durağına kadar olan işçi yolunu adımlamaya başladı. Güneş binbir namussuzluğa ışık olmak için çoktan doğmuştu bile. Ve mazlumların zalimlere olan savaşı bir gün daha başlamıştı. Birileri ölecekti bu gün, birileri gülecek, biriler acı çekecek, birileri kaydedecek, birileri kaybedecek, birileri katledilecek, birileri kaybolacak, birileri ağlayacak, birileri görmezden gelecek, birileri duymayacak lakin herkes iyi olmaya, iyilik için yaşamaya devam edecekti. Tıka basa gelen dolmuşa bindi bir şekilde. Emvayi çeşit kokular vardı dolmuşta. Hüzün, gam, hinlik, mutluluk, çirkeflik kokulara bürünmüştü dolaşıyordu burundan buruna. Herkes burun buruna lakin kimse göz göze gelemiyordu. Radyoda kısık sesli toplumunun hiçbir mutluluğunu yada üzüntüsünü anlatamayan ama yinede herkes tarafından bilinen şarkıcı müsvettelerinin lakırdıları çalıyor insanlara hiç olamayacakları yaşayamayacakları hayatların hayalini kurdurarak uyutuyordu. Ne saçma müziğe ne bu emvayi çeşit kokuya kapılmadan gözlerini bir boşluğa dikerek zihin dünyasında kendisine ait o odaya giriş yapıyordu işte."Özür dilerim. Çok bekletmedim inşallah." dedi boynunu bükerek. Pencerenin karşısına koydugu sandalyede bir motiv gibi oturmuş sonsuz semayı izlerken tüm zarafetiyle ayağa kalkarak: "  Gelsene.  Seni çok merak ettim. Çayda olmuştur. İkimizede birer bardak alıp geleyim hemen" dedi. Pencerinin önündeki sandalyeye yığılarak sonsuzluğun seyrine daldı. Çok geçmeden çaylar geldi. Dört duvarı boydan ahşap raflarla kaplı kitaplığından bir kitap alarak bitkin ve hüzünlü oturan misafirinin yanına oturarak: " Pek bir solgunsun. Çok kötü bir gün mü geçiriyorsun? Oysa buraya en son geldiğinde ne konuşmuştuk. Pes etmek, yenilmek acizliğin işaretidir. Hayatın bize getirdiği zorlukların arasından dahi küçük mutluluklar bulabiliriz. Bir kardelen çiceği gibi." Bu sözler üzerine dolu gözlerle:" Kardelen çiceği gibi" diye bildi sadece. Bir kaç yudum çay içerek kendini toparlamadı. Biraz daha iyi hissediyordu. Karma karışık fikirlerini düzenledikten sonra yanındaki anonim sevgilisinin  omzuna düşürerek konuşmaya başladı.
_ Dışarda herşey çok kötü Kardelen Çiceğim. Her insan gri bir tonlama gibi. Binbir çeşit iyimserlik maskesi altında yüzlerce namussuzluk benliği yatıyor. Öyle ki başlangıçlarındaki benliklerini dahi unutmuş yeniden bir iyilik tanımlaması yapma gereği duymuşlar. Ve bu iyilik tanımlaması bile kötülüğün kontrolünde. İnsanlar birbirlerinden rol çalmaktan başka birşey yapmıyorlar. Güçsüzler katlediliyor. Kimileri yaşarken ömürlerini birşeylere kiralamış. Kimileri kalabalıklar arasında yapayanlız. Dışarda olmaktansa yanında oturmak artık daha anlamlı geliyor.
Biraz duraksıyor. Çünkü omzuna yaslandığı sevgilisinin titredigini hissediyor. "Vaktimiz daralıyor Kardelen Çiçeğim. Seni üzmek istememiştim. Bu akşam yine gelirim. Bu sefer sana çok güzel bir roman okurum. Hem akşam biraz daha serinliyor. Çay ve akşam serinligi senfonisiyle sana kitap okumaya geleceğim." Sevgilisinin gözlerinde tekrar bir umut ve güç görünce sarılıp: " Bu gizli cennette seni bekleyen her zaman bir Kardelen Çiçeğin var."
"Müsait bir yerde inecek var " nidasıyla irkildi.Derin bir oh çekti ve işinin yolunu tuttu. Şimdiden özlemeye başlamıştı Kardelen Çiçeğini.

KARDELEN ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now