giriş.

128 18 6
                                    

Çok eskiden gelen Latince bir deyiş vardır. Castiel bu sözü biliyordu. Söylendiği hatta mahkemelerde duvarlara işlendiği ilk anı hatırlıyordu. İnsanların büyük bir hırsla duvara bu sözü işlemesini izlemiş ve hatta buna şaşırmıştı da.

"Adalet, cennet düşse bile gerçekleşsin."

İnsanların adaleti bu kadar çok arzuluyor olması Tanrının verdiği bir hediye miydi? Bilmiyordu. Belki de Tanrı, insanları yaratırken bunu da onların içlerine koymuştu ancak bazıları bunları zamanla unutmuş, geride kalanlar bu sözü yaşatmaya çalışıyordu. Baltazar'ın dediğine göre bu sözde kötü bir anlam yoktu. Hatta hoştu bile. İnsanların eğlenceli yanını açığa çıkarıyordu. Yüzyıllar boyunca onları izlemememiş olsa buna hak verirdi ancak insanların yaşadığı çoğu kavga adaletten değil açgözlülülten gelmiyor muydu? Yukarıdan gören birisine göre insanlara olan inancı buydu.

Ancak bu değişmişti. Tanrının kendi ışığından yarattığı bir varlığın düşüncelerinin değişmesi pek yaşanır bir durum değildi. Hatta bunu yıllar boyunca çok az görmüştü ve bu değişim onu korkutuyordu da. Dean'ın cehennemden tutup çıkardığında bunu yalnızca adil olmak için mi, yoksa orada olmayı hak etmediğini düşündüğü için mi yapmıştı bilmiyordu ancak Dean'ın hayatta olması tüm geçmişi ve düşünceleri silebilirdi. Sadece onu tutup çıkarmasından sonra düşünceleri öyle değişmişti ki kendisi de bunun nasıl gerçekleştiğini anlayamamış, bir insanın zaafı haline gelmiş olması belki de onu gereğinden fazla... Duygulu bir varlığa çevirmişti.

Hayatını birçok yola bölebilirdi. Dünya üzerinde gelmiş geçmiş olaylar melekler tarafından hatırlanırdı. Ancak Dean ile tanıştıktan sonrası için onun daha görünür bir hal almıştı sanki. Bu iyi bir şey miydi, yoksa kötüye giden bir durum muydu bilmiyordu ama hayatta olduğu müddetçe Dean'ı korumak onun için refleks gibiydi.

Nedenini bilmiyordu. Veya anlayamıyordu. Melekler duygularla yaratılmazdı. Sadece Tanrıya duydukları yoğun sevgi dışında bir şeyler hissetmezlerdi ama Castiel bu durumda Dean'ın onu Tanrısı olduğunu söyleyebilirdi.

Tabii bu, cennet yıkılmaya başlamadan hemen önceydi.

Cennetin düşmeye başlaması tüm hayatı değiştirmişti. Ne kadar karşı olsa dahi bu cehennemi de etkilemiş, cehennemi dolduran ruhlar büyük bir azap çekmeye başlamıştı. Bu azabın büyüklüğü öyle fazlaydı ki dünya üzerindeki bütün varlıklar bunu hissediyordu.

Kıyameti her zaman Lucifer'in başlatacağı düşünülürdü ama bu belki de kıyametin gerçek başlangıcıydı. Etrafa yayılan kaos öyle fazlaydı ki yaratıldığı ilk günden itibaren böyle bir şey gördüğünü hatırlamıyordu. Gerçek kıyamet bu, demişti Gabriel. Gerçek kıyamet bu ve bu sonsuza kadar sürecek. Castiel bundan korkuyordu, ona göre bu kıyamet savaşmadan bitmemeliydi.

Savaşmak istemişti. Belki de bu uğurda, Dean'ı ve diğer herkesi kurtarmak için ölmek. Çünkü Dean böyle yapardı. Onu kurtarmak için savaşırdı ve bu uğurda kendisini feda ederdi. Kendisi de bunu yapmalıydı. Daha doğrusu bunu yapmak zorundaydı.

Aylar süren araştırmaları sonuç verdiğinde -Dünyanın her yerine gidebilen bir meleğe göre biraz fazlaydı, biliyordu- bulduğu büyünün işe yarayacağını biliyordu. Yaramalıydı. Ancak yine de Dean'a bir şey söylememiş, vedalaşmamıştı da. Bu yaptığı daha kötü bir şey miydi? Dean'ın çaresizce kendi ismini sayıklayarak dua ettiğini düşündükçe kalbi sıkışıyordu ancak bunu yapacak cesareti yoktu. Gerçekle yüzleşmek şu anda yaptığından çok daha zordu.

Büyünün son şeyleri onu olduğu şeyden mahrum kılacak şeylerdi. Ancak dünyayı ve cenneti kurtarmak ve laneti kendisiyle birlikte yok etmek yapılacak en iyi şey olmalıydı. Bu yüzden gözünü kırpmadan özünü ve kanatlarını feda ettiğinde büyük bir ışık etrafı sarmıştı. Gördüğü son ışık, bedenini terk eden bu parlaklık mı olacaktı? Gözleri ışıkla yanar gibi bedenine acı yayılırken gözlerini kapattı. Belki de huzur buydu. Belki de bu her şeyin sonuydu ve görevi başaramamış, herkesle birlikte o da yok oluşa doğru sürükleniyordu.

hiraeth. [destiel.]Where stories live. Discover now