"Nasılsın?" Diyebildim boğazımda ki yumruyu yuttuğum anda tabii adımlarım yine gerilemiş ve yatağından uzaklaşmıştım. Başını ağır ağır bana doğru çevirip yastığın sağ yüzüne yaslandı.

           "Sen söyle çocuk, oradan nasıl görünüyorum." İrislerinin görmeye mecali yoktu, göz kapakları yavaşça kapanıyor ve tekrar açılana kadar epey bir süre geçiyordu. 

           Ellerimi önümde birleştirip serçe parmaklarımı keten gömleğimin eteklerine sürterken gerçekten şu anı kurtaracak bir cümle aradım kendimde.

           "Hâlâ yaşıyorsun, hâlâ hayattan alacağın bir şeyler var, yiyeceğin nimetlerin uyanacağın sabahların ve dinleneceğin gecelerin var." O boyun eğmez bir adamdı, gençken de iri cüssesi ve ağır bakışları vardı. 

        Galiba tek sıkıntısı hiç sevilmiyor olmasıydı zaten şu günlerinde ki yalnızlığı evvelinde ki sevgisizliğindendi.

         "Benim buraya," gözlerini açıp gözlerimin içine baktığında cümlemi devam ettirmedim ama o anlamıştı çünkü biliyordu ki omuzlarımdan o yükleri atmıştım, yüzüm aydınlıktı. Daha önemlisi abimi aşıp ardımda bıraktığımı fark etmişti.

       "Biliyorum, buraya son gelişin. Biliyorum Milhan, sonuna geldiğimizi biliyorum." Akan burnumu elimin tersiyle silerken gözümden tek bir damlanın akmaması için direniyordum.

          "Bana ailemi anlat, geçmişimi hatırlat bana." Ona tüm ziyaretlerim boyunca defalarca kez anlattırdığım hikayeyi tekrar dinlemeyi istemiştim. Bildiğim harfi harfine anlatılan geçmişimi duymak istiyordum bu yorgun dudaklardan çünkü ben artık eskisi kadar hatırlayamıyordum olayları. Her aklıma düşüşünde bir kısmı eksik kalıyordu. En üzüldüğümse artık annemin kokusunu anımsayamayışımdı.

            "Geçmişini çoktan arkanda bırakmışsın, neden dinlemek istiyorsun yeniden?" Burnunu kasımpatı yapraklarına yaklaştırıp kesik nefeslerle kokusunu içine çekti. Parmaklarım birbirine geçmiş stresle kasılırken ortasında durduğum odanın kabuklu duvarlarında sakinleştirdim kendimi.

          "Ailemi anlat diyorum sana. Annemi anlat, babamı. Kimdim nasıl biriydim anlat." Dişlerim birbirine sürtünürken daha sakin konuşmaktı amacım ama bunu dahi becerememiştim.

             "Böyle duygusaldın işte ama şimdi abin gibi hırsların var." Ağzımı açıp tartışmaya girmeye hazırlarken kendimi, tekrar ipleri elinde tutarak atılganlığım önüne setler çekti. 

           "Milhan'ın ailesi.. hm bir düşünelim bu delikanlının geçmişinde neler olmuştu." Göğsüm gerilmiş derin soluğum bin bir sabırla ciğerlerime dolmuştu. Yaşından dolayı gevşemiş göz kapakları açık kalmak adına titrerken ufalmış göz bebeği etrafındaki sarılık genişlemiş ve sklera çizgisi açık griye dönmüştü.

            "Şu haldeyken bile benimle oynuyorsun." Söylediğime gülümsediğinde, yenemediği kanserin derisinde açtığı yaralı yüzü esnemiş ve daha acınası hale gelmişti.

            "Annen esmer minyon bir kadındı. Fizyoterapistti ve hastanede daha çok zaman geçirirdi." Nereden başlayacağını öyle iyi biliyordu ki daha ilk cümlesinde dizlerimin bağı çözülmüştü, pınarlarım sanki dolu değilmiş gibi biraz daha görüşümü zorlamış ve dudaklarım iç çekişimle aralanmıştı. Ah annem..

          "Babansa bir balık restoranı işletiyordu. İyi bir adamdı alınma ama abine daha düşkündü. Sen büyüyene kadar, abinle beni balık avına götürürdü hatta dalışa bile götürmüştü.." 

𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin